8 Temmuz 2010 Perşembe

Ulusal İstihdam Stratejisi: Sermayeye vaadedilen cennet (Ekmek&Özgürlük, Sayı 10)

Tolga Tören

Dergimizin bir önceki sayısında, Tayyip Erdoğan'ın önceki ay TOBB ile yaşadığı gerginliği şu ifadelerle yorumlamıştık: "...AKP, kaybolmaya başlayan toplumsal meşruiyetini yeniden kazanabilmek için, kendisinin her daim el uzatmakta hiçbir beis görmediği sermayeden diyetini talep ediyor. Elbette ki, sosyal adalet kavramını silip atarak, kamusal yatırımları, özelleştirmelerin yarattığı tahribatı, taşeronluk sistemini kaldırmayı, eşit işe eşit ücret taleplerini ve sömürü koşullarını kaldırmayı aklının ucundan dahi geçirmeyerek..." Buradan hareketle AKP'nin sermayeye verdiği mesajın da açık olduğunu belirtmiştik: "Ver diyetini cennet senin olsun!"
Hükümetin, Haziran ayı başında toplanan Ekonomi Koordinasyon Kurulu'nda (EKK) gündeme getirdiği Ulusal İstihdam Stratejisi (UİS) Taslağı, sermayeye vaadedilen bu cennetin önemli meyvelerinden birisini oluşturuyor.
Sermayenin uzun vadeli saldırı planı
Taslak'la ilgili öncelikle iki noktanın altını çizmek gerekiyor. İlki, taslak metninin konu üzerinde çalışan resmi kurumlar tarafından yayınlanarak kamuoyuna sunulmaması. Dahası, Taslak, EKK toplantısında dahi dağıtılmadı ve toplantıya katılan emek örgütleri, Taslak'ın içeriğini, hükümet yetkilisinin toplantıda yaptığı sunumdan öğrenebildiler. İkinci nokta ise, Taslak'ın 2023 yılına kadar uzanan bir zaman dilimini kapsaması. Bu iki nokta ile birlikte, Taslak'ın, Türkiye sermayesinin uzun zamandır üzerinde durduğu,
  • Kıdem tazminatlarının kaldırılması,
  • Esnek çalışmanın ve işçi simsarlığı olarak da tanımlanabilecek özel istihdam bürolarının yaygınlaştırılması,
  • Bölgesel asgari ücrete geçilmesi gibi düzenlemeleri içeriyor olması,

bir yandan işçi sınıfının, adeta oldu bittiye getirilmek istenen büyük bir saldırı dalgasıyla karşı karşı karşıya olduğunu, diğer yandan da, bu saldırının sermayenin neredeyse bütün fraksiyonlarının üzerinde uzlaştığı uzun vadeli bir plan olduğunu ortaya koyuyor.

Nitelikli ama güvencesiz işçiler
Taslak'ta yer alan bir başka konu da, uzun bir süredir "meslek lisesi memleket meselesi" ya da "üniversite sanayi işbirliği" gibi kampanyalar aracılığı ile, her kademedeki eğitimi, gereksinim duyduğu nitelikli -ama ucuz- işgücünün yaratılmasına dönük bir araca çevirme talebinde bulunan sermayenin bu talebinin, işgücü yetiştirme kursları aracılığı ile karşılanmasının öngörülmesi. Örneğin, Taslak'ta, 2013 yılından itibaren, her yıl 400 bin kişiye istihdam garantili kurs sağlanacağı belirtiliyor. Bu kursları başarı ile bitirenlerin işe yerleştirilme oranının 2015'te yüzde 40’a çıkartılacağı ise Taslak'ta yer alan bir başka vurgu. Dolayısıyla, iddia edildiğinin aksine, bir istihdam garantisi söz konusu değil. Bu kursların, aşağıda nedenleri açıklanacağı üzere, işçi sınıfını atomize ederek ve sınıf dayanışmasının yerine rekabeti koyarak nitelikli bir yedek işgücü ordusu yaratmaya hizmet edeceği ise aşikar.
Uzmanlaşmış Meslek Edindirme Merkezleri Projesi
23 Haziran 2010 tarihli gazetelere yansıyan ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, TOBB ve TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniersitesi gibi kurumların ortak projesi olarak ilan edilen Uzmanlaşmış Meslek Edindirme Merkezleri Projesi'ni (UMEM) de bu bağlamda değerlendirmek gerekiyor. Önümüz Ekim'de başlaması planlan proje kapsamında, yeni oluşturulacak mesleki eğitim merkezlerinde, bakım onarım, tekne tasarımı, demircilik-kalıpçılık, çelik konstrüksiyon, gemi teknikleri, vinç operatörlüğü, otomotiv mekanikerliği gibi alanlarda eğitim verilmesi ve kursiyerlerin, eğitim sonrasında aldıkları eğitim süresi kadar da staj yapması öngörülüyor. UMEM ile ilgili basında çıkan haberlerde stajyerlerin iş kazalarına karşı sigortalanacağı da belirtiliyor; ancak bunun dışında herhangi bir sosyal güvenceden bahsedilmiyor. Buradan da anlaşılıyor ki, proje sermayenin nitelikli, ucuz ve güvencesiz işgücü ihtiyacını, stajyer işçi sirkülasyonuna dayanan bir model ile sağlama amacı güdüyor.
Güvenceli esneklik
UİS'in ve UMEM Projesi'nin temel mantığı ise, son yıllarda, Avrupa Birliği, IMF, OECD gibi uluslararası sermaye kuruluşları; Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) ve Avrupa Sendikalar Konfederasyonu (ETUC) gibi korporatist uluslararası emek örgütleri ve başta TÜSİAD ile TİSK olmak üzere sermaye örgütleri tarafından gündeme getirilen bir kavrama dayanıyor: Güvenceli esneklik (flexicurity).

Amentüsü, "kirala ve kov" (hire and fire) olan bu yaklaşımın dayandığı noktalardan ilki, sermayenin üstlendiği kıdem tazminatı gibi yükümlülükleri minimuma indirerek, mümkünse de ortadan kaldırarak, her an işten çıkarılabilecek işçilerden oluşan bir işgücü piyasası yaratılması. Bu nokta kavramın esneklik kısmını ifade ediyor. Kavramın dayandığı ikinci nokta ise, işsiz kalan işçilerin farklı alanlarda iş arayabilecek kalifikasyona sahip hale getirilmesi. Bu ikinci nokta da konunun 'güvence' boyutunu da ifade ediyor. Bir diğer ifade ile "güvenceli esneklik" tamlamasındaki 'güvence' kavramı, işçinin çalıştığı işteki sosyal haklarının korunmasını değil, işçinin, işgücü piyasasında kalabilmesini ifade ediyor. Bunu sağlamaya dönük en önemli araç ise, çalışıyorsa mevcut işini korumak için; işsizse, her an çıkartılabileceği yeni bir bulabilmek için katılmak zorunda kalacağı "yaşamboyu eğitim" projeleri, yani mesleki eğitimler.
Cenneti cehenneme çevirmek
Hükümetin gündeme getirdiği istihdam stratejisi, işçi sınıfını atomize ederek, daha esnek ve daha güvencesiz çalışan, birbiri ile her an rekabet halinde yaşayan bireyler topluluğu haline getirerek, sermayeye cennetin kapılarını vaadederken, işçi sınıfına cehennemi gösteriyor. Sermayeye vaadedilen bu cenneti cehennme çevirmenin yolu ise, işçi sınıfının bütün ögelerini kapsayan ve işten atmaların yasaklanması talebine sımsıkı sarılan bir emek odağının yaratılabilmesinden geçiyor.