24 Şubat 2014 Pazartesi




Kudüs TV'de Emine Canlı ile Nelson Mandela ve Güney Afrika üzerine sohbet:

(Lütfen linki tıklayınız)

http://www.kudustv.com/..--2279.html

Parıldayan metalara inat 'aşk örgütlenmektir*', Evrensel Pazar, 23 Şubat 2014


Parıldayan metalara inat 'aşk örgütlenmektir*'


Tolga Tören 
Aşklar da bakım ister öğrenemedin gitti” der Cemal Süreyya ünlü şiirinde. Bakım, yeniden üretmektir ya da emektir. Dolayısıyla, aşklar da emek istiyor demektedir, şairimiz. Oysa, aşkın emekle anıldığı zamanları geride bırakalı çok oldu. Değil mi ki her şeyin fiyatının bilindiği ama değerinin bilinmediği bir zaman bu, aşk da bundan nasibini alıyor elbet. Tüketime dayalı, günlere sıkıştırılan ve dahası, Marks’ın kavramları ile konuşacak olursak, kullanım değeri olmayan ama değişim değeri yüksek altın, elmas, pırlanta gibi metalara indirgenerek, onlarla ölçülerek. Bir başka ifadeyle, aş(ı)klar! bakım / emek değil ama altın, pırlanta ya da elmas istiyor…
PARILDAYAN MADENLER: KAPİTALİZMİN KİRLİ YÜZÜ
Ne kadar parıldarlarsa parıldasınlar, bahsi geçen metaların kısa tarihçeleri -Güney Afrika coğrafyası bu tarihçede önemli bir rol oynar- aşk ve emekten çok kapitalizmin kirli yüzünü ortaya koyar nitelikte. Tam da bu nedenle, “Amerika’da altın ve gümüşün bulunması” der ve ekler Marks Kapital’de, “yerli halkın kökünün kazınması, köleleştirilmesi ve madenlere gömülmesi… kapitalist üretim çağının pembe renkli şafak işaretiydi”. Aynı nedenle, ünlü kitabı Sermaye Birikimi’nde “1869-70 tarihinde Kimberley’de elmas yatakları, 1882-5 tarihinde de Transvaal’da altın yataklarının bulunması Güney Afrika tarihinde yeni bir dönem açtı”  der ve devam eder Rosa Luxemburg, “…Elmas ve altın yataklarının bulunmasıyla Güney Afrika kolonilerindeki beyazların sayısı sıçramalarla artış gösterdi… Mütevazı köylü ekonomisi derhal geri plana itilmiş; madencilik sermayesi ön plana çıkmıştı”.
G. AFRİKA MADENCİLİĞİ: EMPERYALİZMİN İLK ADIMI
19. yüzyılın sonlarında, Güney Afrika’da madenciliğin başlangıç dönemlerinde, Witwatersrand’de madencilik yapan az sayıda firma vardır. Yüzyılın sonlarına gelindiğinde ise bölge dünya altın üretiminin yüzde yirmisinden fazlasının gerçekleştirildiği bir coğrafya haline gelir. Üretimin yarısı, söz konusu dönemde atılan piyasa ve rekabet çığlıklarının aksine, tek bir konsorsiyumun elinde toplanır. Dahası, bu dönemde faaliyet gösteren madencilik firmalarının toplam bütçeleri Güney Afrika’da Natal ve Orange Free State’te kurulmuş kolonilerin bütçelerinden daha büyüktür. Madencilik ülkedeki en büyük endüstriyi oluşturur, dört eyaletteki demiryolları ve limanlardakinin toplamından daha fazla kar elde eder.
‘YA İÇ SAVAŞ YA EMPERYALİZM’
Coğrafyadaki en önemli madencilik firması İngiltere’nin Cape’te kurduğu koloninin valisi olan ve Cape’in Napolyon’u olarak adlandırılan Cecil Rhodes’in sahibi olduğu De Beers Consolidated’tir. Firma 1888 yılı itibarıyla Kimberley’deki elmas üretimini tek başına kontrol eder duruma gelir. Nitekim Lenin ünlü Emperyalizm kitabında, Rhodes’in yakın dostu olan bir gazetecinin, 1895 yılında Rhodes’in aşağıdaki ifadeleri aktardığını belirtir: “Dün Londra’nın East Rand’indeydim (işçi semti) ve işsizlerin düzenledikleri bir toplantıya katıldım. Ekmek için çığlıktan ibaret olan ateşli konuşmaları dinledikten sonra eve gittiğimde, emperyalizmin önemine daha da inandım… Birleşik Krallığın 40 milyonluk nüfusunu ölümcül bir iç savaştan koruyabilmek için, biz sömürge politikacıları, fazla nüfusu yerleştirebileceğimiz, fabrika ve madenlerde üretilen ürünler için yeni pazar oluşturacak yeni topraklar kazanmak zorundayız… Eğer iç savaş istemiyorsanız, emperyalist olmak zorundasınızdır.”
KARA KITAYA ZORUNLU GÖÇ
Bölgedeki madencilik firmaları, ilerleyen dönemlerde madencilik alanındaki kalifiye işlerde istihdam etmek üzere Carnwill ve California gibi şehirlerden bölgeye maden işçileri getirirler. Sanayi devrimi sonrasının “yedek işgücü ordusu”nu, bugünkü Güney Afrika’nın ise beyaz nüfusunun bir kısmını oluşturan bu işçilerden farklı olarak, Mozambik, Malawi, Leshoto, Swaziland gibi coğrafyalardan, elbette topraklarından zorla koparılarak, getirilen siyah işçiler ise madencilik sanayisinin gereksinim duyduğu ucuz emek gücünü oluşturur. Dahası, Rhodes, bu ikincisini sürekli kılabilmek için bugünkü Botswana, Zimbabwe, Zambia, Malawi gibi ülkeleri kapsayan alanda bir beylik kurar. 1887 yılında Witwatersrand’deki maden ocaklarında çalışan işçi sayısı 3000 civarındadır. Kısa bir süre sonra, 1880’in sonunda, sadece elmas madenlerinde çalışan siyah sayısı, 9000’i sürekli yerleşimci olmak üzere, yaklaşık 22000’dir. Yüzyılın sonuna gelindiğinde ise Witwatersrand’de çalışan siyah maden işçilerinin sayısı 97000’e beyaz maden işçilerinin sayısı ise 12000’e ulaşır. Bölgede çalışan maden işçisi sayısı 1960’larda 2,5 milyona ulaşır.
‘KIYMETLİ’! MADEN, ‘İLKEL BİRİKİM’
1913 yılında çıkarılan bir yasa, Arazi Yasası, yukarıdaki manzaranın en önemli tamamlayıcısıdır. Yasayla, coğrafyadaki toprakların yüzde 7,3’ü siyah rezervleri olarak tanımlanır, siyah nüfusun bu topraklar dışındaki bölgelerde, yani kentlerde, toprak satın alması ve yaşaması yasaklanır. Benzer şekilde beyaz nüfus da rezerv alanlarından toprak satın alamayacaktır. Coğrafyanın yaklaşık yüzde doksanını oluşturan nüfusu toprakların sadece yüzde yedisine sıkıştıran bu yasanın getirilerinden ilki, siyah nüfusun beyaz nüfustan ayrışan bir kitle haline gelmesidir. Dolayısıyla yasa Güney Afrika’daki kurumsallaşmış ırk ayrımcılığının başlangıcını oluşturur. Bununla birlikte yasanın asli amacı, rezerv topraklarında yaşayan siyah nüfusu işçileştirerek, maden üretiminin gerekli kıldığı ucuz ve kalifiye olmayan işgücünü sürekli kılmaktır. Ancak, rezervlerde, kendi topraklarında geçimlik tarım yapan siyah nüfus başlangıçta bu toprakların dışında yaşamak, hele de madenlerde çalışmak, yani işçileşmek konusunda hiç istekli değildir. Sadece devletin toprak üzerine koyduğu vergileri ödeyebilmek için ücretlerine ihtiyaç duyulan bekâr ve genç erkekler, şeflerin zorlamasıyla madenlerde çalışmaya giderler. Rezerv topraklarının siyah nüfus için yetersiz hale gelmeye başlaması ise, daha çok siyahın kent merkezinde bulunan madenlerde çalışmak zorunda kalmasına yol açar. Zaten yasayla amaçlanan tam da budur.
GÖÇMEN EMEĞİ VE KURUMSAL IRKÇILIK
Siyah nüfusun kentlerde sürekli yaşaması ve çalışmaya geldikleri dönemlerde ailelerini beraberinde getirmeleri yasaklandığından, madenlerde ancak mevsimlik işçi olarak çalışabilecekler, işleri bittiğinde köylerine (rezervlerine) geri döneceklerdir. Güney Afrika emek tarihi literatüründe göçmen işçilik olarak adlandırılan bu sistem, madencilik sermayesinin elde ettiği artı değerin artmasında oldukça önemli rol oynar. Çünkü, söz konusu yasa, emek gücünün yeniden üretim maliyetlerinin, işçinin rezerv topraklarındaki ailesi tarafından karşılanması/üstlenilmesi anlamına gelir. Bir başka ifadeyle madene giden işçinin, çocuk/yaşlı bakımı, tarımsal üretimin sürdürülmesi gibi geride kalan işleri ya da işçinin, örneğin, madenden hastalanarak dönmesi sonrasında oluşan bakım maliyetleri rezervdeki aile tarafından üstlenilmektedir. Tüm bunların sermayeye getirisi ise, istihdam ettiği işçiler için, konut, sosyal güvenlik, kreş ve benzeri maliyet öğelerinden kurtulmaktır. Tam da bu nedenle aynı dönemlerde Güney Afrika Madenciler Odası madenlerde çalışan siyah işçilerin işlerinin bitmesinin ardından rezervlerine dönmelerinin teşvik edilmesi gerektiği, aksi takdirde, madencilerin artan ihtiyaçları ile birlikte kent merkezlerinde kalıcı olacakları yönünde açıklamalar yapar. Kuşkusuz bunun en önemli sonucu ücretlerin yükselmesi olacaktır.
‘ÇALIŞMA KAMPLARI’
Göçmen emeği sisteminin madenlerin kurulu bulunduğu yerleşim bölgelerindeki tamamlayıcı öğesi ise çalışma kampları sistemidir. Bu sistem madenlerde çalışmak üzere rezerv bölgelerinden göç eden işçilerin, çalışma dönemleri boyunca, madenlerin yakınına inşa edilen barakalarda toplu olarak konaklamasına dayanır. Işıksız ve penceresiz olan, genelde sadece mekânın ortasına yakılan bir kömür yığını ile ısıtılan, tuvalet, yıkanma, temizlik benzeri ihtiyaçlar için ayrı bir yeri olmayan bu barakalarda, çoğu zaman 20 ile 50 arasında işçi konaklar. İşçilerin çoğu zaman beton üzerinde uyuduğu, özel eşyaları için ayrı alanlarının bulunmadığı, dolayısıyla sıklıkla hırsızlık ve benzeri sorunlarla karşılaştığı, farklı kabilelerden gelen işçiler arasında çatışmaların yaşanabildiği barakalarda, kamp yöneticisi, kamp yönetici yardımcısı, kamp polisi, oda sorumluları gibi statüler de bulunur. Söz konusu statülerin en önemli fonksiyonu ise, kamplarda bulunan işçilerin birbirleri ile ya da çalıştıkları şirket ile sorun yaşamalarının önüne geçmek suretiyle denetim altında tutulmasıdır. İşçilerin başta dayak olmak üzere cezalandırılması ise, çalışma kamplarında işçileri kontrol altında tutmak için kullanılan bir başka yöntemdir. Sadece 1903 yılında yüzde 59’u kamplardaki kalabalık, ani hava değişimi ve benzeri nedenlerle ortaya çıkan menenjit ve zatürree; yüzde 11’i kötü beslenmeden dolayı ortaya çıkan bağırsak enfeksiyonu; kalan kısmı da iş kazası, vitamin eksikliği, tüberküloz nedeniyle olmak üzere 5022 siyah işçi hayatını kaybeder. 1911 yılında ise her bin işçinin 67’den daha fazlası zatürree nedeniyle hayatını kaybeder.
‘AŞK ÖRGÜTLENMEKTİR’
Peki ya bugünkü durum mu? Yazının başında da belirtildiği gibi, aşkın indirgenmeye çalışıldığı o “kıymetli” madenlerin parıltısı, kapitalizmin karanlık yüzünü gizlemenin de, hayatımızın her alanının ve dolayısıyla aşkın da metalaşmasının en önemli simgelerini oluşturuyor. Nitekim, “aşk”ın göstergesi olarak parmaklara ya da boyunlara takılan kıymetli madenler uğruna ya da egemenlerin yarattığı halenin diliyle konuşacak olursak “kalkınma” uğruna ne Bergama’nın ve Kazdağlarının başına gelenleri unutmak mümkün ne de Güney Afrika’da ya da altın üretimi yapılan diğer coğrafyalarda, kaçak madenlerden gelen patlama ve ölüm haberlerine kulakları tıkamak… Aşkı kapitalizmin parıldayan metalarına indirgeyenlere inat,  Ece Ayhan’a kulak vermek, aşkın metalaştırılışına belki de en iyi yanıt: “Aşk örgütlenmektir bir düşününün abiler [ve de ablalar]”.
* Yazıdaki tüm alıntılar ve veriler için bkz. Tolga Tören (2014) Yeni Güney Afrika: Kararan Kapitalizm Güney Afrika’da Kapitalizm, Irk, Sınıf, İstanbul: SAV.

15 Şubat 2014 Cumartesi

Tolga Tören - "Yeni" Güney Afrika: Kararan Kapitalizm



Arka kapak yazısı: 

“Irk olgusu ile hesaplaşmadan bugünkü Güney Afrika anlaşılabilir mi?”, “Irk olgusu, ülkenin kapitalist gelişme sürecinden bağımsız bir biçimde ele alınabilir mi?”, “Irkçılık ya da apartheid, hangi toplumsal dinamiklerin, yapısal ya da öznel faktörlerin sonucunda ortaya çıktı, ülkenin bir gerçekliği haline geldi ve ortadan kalktı” gibi sorular bu çalışmanın ilk adımlarını oluşturuyor.
“Tolga Tören’in bu çalışması, Güney Afrika’nın yaşadığı dönüşüm sürecinin uğraklarını, sermaye birikim sürecinin tarihsel olarak değişen gereklilikleri ile ırkçılık karşıtı hareketin dönüşümünü karşılıklı etkileşimlerini göz önüne alan bir çalışma olarak bugün gelinen aşamada Güney Afrika’da olanları anlamamızı sağlayacak bir içerik ve niteliğe sahiptir.”

Mehmet Türkay


İçindekiler 

TABLO LİSTESİ
KISALTMALAR
TEŞEKKÜR

ÖNSÖZ / MEHMET TÜRKAY

GİRİŞ

BÖLÜM I
SORUN VE KAVRAMSAL ÇERÇEVE
Apartheid Sonrası Güney Afrika’ya Dair Literatür
Güney Afrika’nın Özgünlüğü: Irk Ayrımcılığının Kapitalist Gelişmeye İçkinliği
Güney Afrika’nın Kapitalist Gelişme Sürecine Kısa Bir Bakış
Erken Dönem Irk ve Kapitalist Gelişme Tartışması
Irk Ayrımcılığı ve Kapitalist Gelişme Süreci: Bağlam Bağımlı Bir İlişki
Apartheid Sonrası Güney Afrika: Eşitsiz ve Bileşik Gelişme Çerçevesinde Yeniden Eklemlenme
Siyah Ekonomik Güçlendirme: Eşitsiz ve Bileşik Gelişme Çerçevesinde Yeniden Eklemlenme

BÖLÜM II
EKLEMLENMENİN KAYNAKLARI: APARTHEID ÖNCESİ GÜNEY AFRİKA
Güney Afrika’da Tüccar Sermayenin Nüfuzu ve Üretim Tarzlarının Biraradalığı (Kolonyalizm Dönemi) 
Güney Afrika’da Sermaye İhracı Dönemi ve Üretim Tarzlarının Eklemlenmesi

BÖLÜM III
APARTHEID DÖNEMİ: SERMAYE BİRİKİMİNDE VE IRK İLİŞKİLERİNDE DEĞİŞEN YAPI DEĞİŞEN AKTÖRLER
Ticaret Sermayesine Dayalı Birikim Sürecinden Sanayi Sermayesine Dayalı Birikim Sürecine Geçiş ve Apartheidin İnşası
Apartheid Karşıtı Direnişin Başlangıcı ve “Ulusal Demokratik Devrim”in İnşası
Üretken Sermayeye Dayalı Birikim Süreci ve Derinleşen Irk Ayrımcılığı: Büyük (Grand) Apartheid
Kapitalizmin Krizi, Üretken Sermayeye Dayalı Birikimin Krizi, Irk Ayrımcılığına Dayalı Birikimin Krizi
Apartheid Karşıtı Mücadelenin ve “Ulusal Demokratik Devrim”in Yükselişi
Apartheide Dayalı Birikim Sürecinin Yapısal Sınırları

BÖLÜM IV
İSTİKRARSIZ DENGEDEN SERMAYE HÂKİMİYETİNE ve YENİDEN EKLEMLENMENİN KAYNAKLARI
İstikrarsız Dengeden Sermaye Hâkimiyetine
Geçiş Döneminde Kurulan Sermaye Hâkimiyetinin Belirleyicileri:
          - Irk ve Sınıfın Sermaye Birikiminin Tarihselliği Temelinde Olumsallığı
          - Sınıfsal Yapıdaki Farklılaşma
          - Sovyetler Birliği’nin Çözülüşü
          •  ANC'nin Dönüşümü: Ulusal Demokratik Devrimden Ulus İnşasına, Halk İktidarından “Hepimiz İçin Daha İyi Bir Yaşam”a
          •  SACP'nin Dönüşümü: Halk İktidarı İçin Ayaklanmadan Sosyal Demokrasiye, İşçi Sınıfının Öncü Partisinden Sosyal Partnerliğe
          •  COSATU'nun Dönüşümü: İşçi Sınıfının Örgütlü Gücünden Stratejik/Korporatist Sendikacılığa
          - Sermayenin Kamuoyu Oluşturma Stratejileri ve Yeni Güney Afrika İçin Senaryolar
Yeniden Eklemlenmenin İlk Kaynağı Olarak Yeni Güney Afrika’nın İnşası

BÖLÜM V
SERMAYE BİRİKİMİNİN TARİHSELLİ⁄İNDE IRK VE SINIFIN YENİDEN EKLEMLENMESİ: SİYAH EKONOMİK GÜÇLENDİRME (BEE)
Siyah Ekonomik Güçlendirme’nin Maddi ve Düşünsel Kaynakları
          - Özel Tür Bir Kolonyalizm Analizi, Ulusal Demokratik Devrim ve Özgürlük Bildirgesi
          - Kongre İttifakı'nın Sınıfsal Yapısı
          - Apartheid Rejiminin Ayrı Gelişme Politikaları
“Siyah Ekonomik Güçlendirme” Kavramına Farklı Yaklaşımlar
Apartheid Sonrasını ve Siyah Ekonomik Güçlendirme’yi Tanımlayan/Oluşturan Yasal/Kurumsal Düzenlemeler
          - Özel Mülkiyete Anayasal Güvence ve Sanayi Kalkınma Kurumu’nun (IDC) Yeniden Yapılandırılması
          - Yeniden İnşa ve Kalkınma Programı (RDP): Siyah Ekonomik Güçlendirme’ye Toplumsal Meşruiyet ve Resmi Boyut
          - Kamu İhale Sürecinin Yeniden Yapılandırılması ve Küçük, Orta ve Mikro Ölçekli İşletmelere Destek Stratejileri
          - Çalışma İlişkileri Yasası
          - Utangaç Neoliberalleşmeden Açık Neoliberalleşmeye: Büyüme, İstihdam ve Gelir Dağılımı Programı  (GEAR)
          - 1996 Anayasası: Tüm İktidar ANC’ye
          - Ulusal Güçlendirme Fonu
          - Vasıf Geliştirme Yasası (1998), İstihdamda Eşitlik Yasası (1998), Rekabet Yasası
1997 Asya Krizi ve Siyah Ekonomik Güçlendirme Sürecinde Kırılma
Siyah Ekonomik Güçlendirme’nin Yeniden Yapılandırılması ve Siyah Ekonomik Güçlendirme Komisyonu (BEECOM)
ANC İçinde Siyah Ekonomik Güçlendirme Zemininde Çatışmalar
Siyah Ekonomik Güçlendirme Sürecinin İkinci Dönemi
          - Tercihli Kamu Alım Politikası Çerçeve Yasası (2000)
          - Sektör Sözleşmeleri
Siyah Ekonomik Güçlendirme’nin Üçüncü Dönemi: Geniş Temelli Siyah Ekonomik Güçlendirme ve İyi Uygulama Yönetmelikleri

SONUÇ YERİNE
EKLER

KAYNAKÇA 



Künye

ISBN 978-605-86699-6-3
Sosyal Araştırmalar Vakfı 47

“Yeni” Güney Afrika: Kararan Kapitalizm
Güney Afrika’da Kapitalizm, Irk, Sınıf

Tolga Tören

Birinci Basım: Şubat 2014

384 sayfa

Yayına Hazırlayan
Serap Korkusuz Kurt

Kapak Tasarım
İlknur Kavlak

Baskı Öncesi Hazırlık
Ülkü Gündoğdu

Baskı ve Cilt: 
Kayhan Matbaacılık
Davutpaşa Cad. Güven Sanayi Sitesi C Blok No: 244
Tel: 0 212 576 01 36

Sosyal Araştırmalar Vakfı
İktisadi İşletmesi
İstiklal Caddesi Sahne Sk. No: 5/6
Beyoğlu – İstanbul

Tel/Fax:  0 212 292 55 85 - 86
Web: www.sav.org.tr
e-mail: merhaba@sav.org.tr