15 Mart 2004 Pazartesi

AKP'nin eli yoksulun cebinde (Siyasi Gazete)

Tolga Tören

Seçimlerde, krizde büyük yıkıma uğrayan emekçilerin tepkisini de arkasına alarak iktidar olmayı başaran AKP, iki yıldır IMF direktiflerini ve sermaye programını eksiksiz uyguluyor.

Tolga Tören

AKP'nin iktidara gelmesinde, Kasım ve Şubat ekonomik krizlerine duyulan tepkiler de rol oynadı. Bu tepkiler emek ve sermaye kesiminden farklı biçimlerde yükseldi. Emekçi halkın bir kesimi işsizlik-yoksulluk gibi olgular karşısında alternatif olarak AKP'yi gördü. Büyük sermaye ise, uluslararası kapitalizm ile bütünleşmesini sağlayacak düzenlemeleri yapacak bir aktör olarak AKP'yi ön plana çıkardı. Sermayenin AKP'den beklentisi, meclis çoğunluğunun yaratacağı "istikrarlı"(muhalefetsiz) ortam sayesinde, istediği düzenlemeleri gerçekleştirmesiydi. İktidara gelir gelmez AKP, kendisini iktidara taşıyan emekçi halkın değil sermayenin en sıkı müttefiki olacağını gösterdi. "Acil Eylem Planı"

Abdullah Gül başbakanlığındaki 58. hükümetin 16 Kasım 2002'de açıkladığı Acil Eylem Planı'nda (AEP), sermaye çevrelerine ekonomik istikrar, rekabetçi bir piyasa v.b. vaatlerinde bulunan AKP, IMF ile yeni bir stand-by düzenlemesine gidileceği, önceki hükümet döneminde IMF'ye verilen sözle, 3 yıl boyunca uygulanması kararlaştırılmış programa dokunulmayacağı, mali miladın kaldırılacağı, serbest piyasanın geliştirileceği, ihracatçıların girdi (emek) maliyetlerinin azaltılacağı gibi taahhütlerde bulundu. Sermaye çevreleri AKP'nin "hediye paketini" olumlu bulmakla birlikte, yeterli görmedi. Paketin geri kalanını tamamlayacak ve sermayenin eleştirilerini ortadan kaldıracak vaatler ise, AEP'ten bir hafta sonra kamuoyuna sunulan 58. Hükümet Programı'yla geldi.

58. Hükümet Programı

Program, ek olarak kamuda "yönetişim" uygulamaları için çalışmalara başlanacağı, yerel yönetim reformunun gerçekleştirileceği, özelleştirmelere hız verileceği gibi vaatleri içerdi. Sermayenin programının tamamlanması, Tayyip Erdoğan'ın, 59.hükümetin başına geçmesiyle gerçekleşti. Erdoğan, 59. Hükümet Programında, özellikle sermayeden vergi alınmamasını öğütleyen "arz yanlı politikalar"ın uygulanacağının müjdesini veriyordu. İktidara gelmesinde önemli katkıları olan ABD ile ilişkilerin geliştirileceğini eklemeyi de unutmadan. AKP'nin sermayeye verdiği taahhütlerin yansımasını bulduğu, kamu borçlarının ödenmesine endekslenen 2003 bütçesinde, yüzde 6,5 faiz dışı fazlanın tutturulabilmesi için yatırım harcamaları kısılır, faiz giderlerinin toplam harcamalar içindeki payı yüzde 49, vergi gelirlerine oranı yüzde 110 olarak öngörülürken, yatırım harcamalarının payı ise yüzde 2 ile sınırlı kaldı. Kamu gelirlerini arttırmak için, vergi gelirlerinin yüzde 70'ini bulan ÖTV, KDV gibi dolaylı vergilerden medet umulurken, ücretlerdeki artış enflasyonun altında kaldı. Bu bütçeyle AKP, sermayeden almadığı vergileri, dolaylı vergiler ve kaynaktan kesilen vergilerle emek kesiminden alırken, bu vergileri eğitim, sağlık gibi kamu hizmetleri ya da istihdam yaratacak kamu yatırımlarına değil borç faizlerine kanalize ederek, emek kesiminden sermayeye kaynak transferine devam etti.

AKP'nin, sermayeye verdiği sözler kapsamında uygulamaya koyduğu politikalardan ilki, kayıt dışı kazançları kayda almayı hedefleyen Mali Milat uygulamasını kaldırarak, Vergi Barışı Kanunu'nu yürürlüğe koymak oldu. AKP, bu uygulamayla, rantiyelerin elde ettiği faiz gelirlerini vergi dışı bıraktı, vergi kaçıran şirketleri affetti. Ücretliler ise, kaynaktan stopaj yoluyla kesilen vergilerini ödemeye devam ettiler.

Emek maliyetlerinin ucuzlatılması, sosyal güvenlik ödeneklerinde avantajlar sağlanması, sendikasız ve esnek üretim için gereken tüm uygulamaların hayata geçirilmesi, enerji maliyetlerinin düşürülmesi, özelleştirmelerin bir an önce gerçekleştirilmesi gibi "yapısal düzenlemeler" de sermayenin AKP'den beklediği uygulamalar arasındaydı. Bu düzenlemelerin en önemlilerinden birisi olan yeni İş Kanunu ile, dünya ölçeğinde üretimde esnekleşme ve parçalanma eğilimlerine bağlı olarak ortaya çıkan ve sermaye için büyük önem oluşturan esnek-kuralsız çalışma, ödünç işçi istihdam etme gibi olgular yasal zemine taşınırken, taşeron-fason ilişkileri ve sendikasız-sigortasız işçi çalıştırmanın önü açılmış oldu. İş Kanunu sadece büyük sermayeye değil bu kesime taşeronluk yapmaya oldukça hevesli ve AKP tabanında ağırlığı olan küçük ve orta-boy sermayeye de önemli avantajlar sağladı. Bunun nedeni ise, sözkonusu üretim biçimlerinin en çok bu kesimlerde görülmesi. Önceki

hükümet tarafından çıkarılan ve kamu projelerinde şeffaflık, anlaşılırlık gibi söylemlerle kamu yatırım projeleri ihalelerinde yabancı sermayeye ayrıcalıklar getiren Kamu İhale Yasası'nda, yapılan bir dizi değişiklikle bazı kamu yatırımlarının yasa dışında tutulmasını sağlandı.Böylece AKP, kamu yatırım projelerinin bir kısmının (örneğin 15000 km duble yol, Toplu Konut İdaresi tarafından yapılması öngörülen konut yatırımları, DSİ, THY yatırımları gibi ) ihalesinin(rantının) kendi sermaye tabanına dağıtacağının mesajını vermiş oldu.

Önceki hükümetlerin yaptığı özelleştirmeleri yetersiz bulan AKP, yaptığı özelleştirmelerin dışında, özelleştirme kapsamına alınmış kurumlara yenilerini (Türkiye Şeker Fabrikaları, İMKB, İstanbul Altın Borsası, Milli Piyango, Otoyollar ve boğaz köprüleri, T. Halk Bankası, Enerji Üretim ve Dağıtım Tesisleri) ekleyerek bu yılı "özelleştirme yılı" kendilerini de "özelleştirme şampiyonu" ilan ederken, gerek sosyal gerekse stratejik açıdan oldukça önemli olan kamu kuruluşlarını, sermayenin k‰r hırsına terk etmekte ve özelleştirmeler sonucu işsiz kalan binlerce işçiye yenilerini eklemekte sakınca görmedi. Bu konudaki en son icraat ise TÜPRAŞ'ın bir tabela şirketine peşkeş çekilmesi oldu.

Sermaye yanlısı politikaları tarımda da sürdüren AKP, 09 Aralık 1999 İstikrar Kararları ve Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı çerçevesinde uygulanmaya başlanan ve tarım kesimine sağlanan sübvansiyonları kaldıran Doğrudan Gelir Desteği uygulamasına devam ederken, işlevi tarıma düşük faizli kredi sağlamak olan Tarım Kredi Kooperatifleri v.b. kurumları özerkleştirme/tasfiye sürecini devam ettirerek küçük üreticinin üretim yapamaz hale gelmesini sağlayan politikaları devam ettirdi. Tarımsal kamu işletmelerinde özelleştirilme uygulamalarını sürdürerek, tarımda yerli ve yabancı tekellerin egemen konuma gelmesine yardımcı oldu.

AKP'nin parça parça yasalaştırmaya çalıştığı kamu yönetimi temel reformu da, sermaye lehine bir uygulama. Bir dizi yasadan oluşan bu reform, kamusal alanda sermayenin inisiyatifini arttırmaktan başka birşey olmayan "yönetişim", kamu hizmetlerini işletmecilik mantığıyla ele alarak bir maliyet kalemi olarak gören "performans kriterleri", kamuda esnek çalışma koşulları, işgüvencesinin kaldırılması ve kamu hizmetlerinin yerel sermayeye devredilmesi gibi uygulamaları içeriyor.

Şimdi sözü, son günlerde hükümet sözcülerinden, medyadan ve sermaye çevrelerinden yükselen, "son yılların en düşük enflasyon rakamları", "ihracat patlaması", gibi sevinç nidalarına getirebiliriz. Bu gelişmelerin sevinçle karşılanması sadece bir kesim için söz konusu: sermaye çevreleri ve destekçileri. Yine de, bu sevinç nidaları, "hepimizin (tüm toplumun) aynı gemide olduğu" ideolojik yanılsaması ile tüm topluma nüfuz ettirilmeye çalışılıyor. Sermayenin çıkarını toplumun çıkarı ile özdeş gören bu mantığa göre, sermaye kesiminin lehine olan gelişmeler tüm topluma aynı faydayı sağlamakta. Yani sermaye kazandıkça, yatırım yapmakta, işsizlik azalmakta, refah artmakta. İnandırılmaya çalıştığımız bu liberal masal, sermayenin kazanımlarını meşrulaştırma amaçlı bir kılıftan ibaret. Ekonomik gelişmeleri üretim, bölüşüm gibi olgularla yorumlamayı uzun zamandır bir kenara bırakmış olan iktisatçılarımız ve medyamız gerçeklikle ilişkisi olmayan borsa, faiz, döviz gibi sayısal ve teknik (sanal) verilerle bizi her şeyin iyi gittiğine inandırmaya çalışsa da, gerçek hayata göz attığımızda sermayenin sevincinin toplumun diğer kesimlerini acıya, işsizliğe, yoksulluğa boğduğunu görmek mümkün: Bir tarafta, yukarıda özetlediğimiz politikalarla işsizlikten kırılmış, eğitim-sağlık gibi kamusal hizmetlerden ve sosyal güvenceden yoksun bir şekilde, yoksulluk sınırının altında yaşayan bir çoğunluk; diğer tarafta ise ekonomi iyiye gidiyor diye seviç çığlıkları atan bir azınlık.

Toplumun büyük bölümünü oluşturan emekçilerin, uygulanan politikalar karşısında mağduriyetine rağmen AKP, oyunu sermaye lehine sürdürmeye kararlı görünüyor. Oyun sürdükçe ülke yoksulluk, işsizlik batağına saplansa da AKP kurmayları ve destekçileri herşeyin iyiye gittiği yalanlarına devam ediyor. Ama yalancının mumu...