11 Aralık 2012 Salı

Sermaye bilimi hizmetine alıyor, Siyaset, Sayı 1, Aralık 2012




Tolga Tören 

Marx Kapital’de, Andrew Ure’nin “Sermaye, bilimi hizmetine aldığı anda, işçinin söz dinlemez eli, uysallığı öğrenecektir” dediğini belirtir.[i] Eylül 2012 tarihinde yayımlanan ve şu anda tartışılan Yükseköğretim Kanunu Taslağı’nın ön metni olan “Yeni Bir Yükseköğretim Yasasına Doğru” başlıklı metinde[ii] yer alan şu ifadeler Marx’ın aktarımını doğrular nitelikte: “Yüksek öğretim sistemimizin yeniden yapılandırma süreci, bölgesel ve küresel bir güç olma iddiası taşıyan ülkemizin rekabet üstünlüğünün geliştirilmesi… için de bir araç olarak görülmektedir.” 

Üniversitelere AKP sopası 
Metnin gösterdiği yön doğrultusunda Kasım 2012’de hazırlanan Yükseköğretim Kanunu Taslağı’nda dikkat çeken noktalardan ilki ise, görevleri arasında “yükseköğretim kurumlarının faaliyetlerini değerlendirmek, denetlemek ve … yaptırımlar uygulamak”[iii] olan Türkiye Yükseköğretim Kurulu’nun (TYK) kurulması. AKP döneminde yürütmenin gücünün, bir tek parti rejimi oluşturacak biçimde arttığı düşünüldüğünde, bu değerlendirme, denetleme ve yaptırımların nasıl uygulanacağı gayet açık: Üniversitelere AKP sopası! 

Hayat boyu sömürü 
Taslak’ta dikkat çeken bir başka nokta da, işçi sınıfının, iş güvencesine sahip olması değil ama her an kullanıma hazır olması anlamına gelen “hayat boyu öğrenme” kavramı. Kavram, üniversiteleri, bilimsel bilgi üreten değil, sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda kalifikasyon edinmiş ve esnek işgücü üreten kurumlar olarak tasarlamanın dışa vurumu. Kavramın kuvveden fiile geçebilmesi için düşünülmüş olan mekanizmalardan biri ise üniversitelerin müfredatlarının sermaye temsilcilerinin de parçası olduğu danışma kurullarının katkısıyla belirlenmesi. 

Akademide “stratejik derinlik” 
Taslak’ta Türkiye’de yabancı ve özel yüksek öğretim kurumlarının açılması gerekliliği de vurgulanıyor. Bilgi Üniversitesi örneğinin de gösterdiği üzere, daha Taslak yasalaşmadan uluslararası sermaye Türkiye pazarına gözünü dikmiş durumda. Gereksinim duyduğu işgücünü yaratmak ve yüksek öğrenim pastasından (!) pay almak amacıyla dershane niteliğindeki yüksekokullarını (!) açmak için sırada bekleyen onlarca sermaye grubu da cabası. Tasarıda, Türkiye’deki devlet yükseköğretim kurumlarının yurtdışında yüksek öğretim kurumları açmasına da izin veriliyor. Kuşkusuz bu durum, AKP hükümetinin, Türkiye sermayesinin yayılma zorunluluğunun bir sonucu da olarak Ortadoğu’da alt emperyalist bir güç olma rüyasından bağımsız değil. 

Projeci akademisyen ordusu 
Taslak, bilim emekçilerini birbiri ile rekabet eden özneler olarak tanımlıyor. Akademisyenler için her yıl hesaplanacak ve üniversitenin web sayfasında duyurulacak olan akademik faaliyet puanları bu konudaki en önemli mekanizma. Akademik çalışmaların niteliğinin görmezden gelinip sadece niceliği ile ilgilenilecek olması ise bu uygulamanın yaratacağı bir başka sıkıntı. Böylesi bir uygulamanın, ödenen para karşılığında yayın yapan ticari yayın organlarında yayımlanan çalışmaların (!) sayısını önemli ölçüde arttıracağı aşikar. Bu durum, TÜBİTAK, üniversitelerin araştırma fonları ve benzeri mekanizmaların üniversite-sanayi işbirliği kavramı başlığı altında piyasa için işlevsel bilgi üreten akademik çalışmalara destek verme eğilimi ile bir arada düşünüldüğünde, ortaya çıkacak sonucu kestirmek güç değil: Projeci akademisyen ordusu! 

Konuşma, eleştirme, isyan etme! 
Taslak öğrencilerin ve akademisyenlerin üzerinde çok sayıda disiplin maddesini, Demokles’in kılıcı gibi sallandırıyor: 

  • Yükseköğretim kurumuyla ilgili yetkili olmadıkları halde basın ve yayın organlarında açıklamalarda bulunmak, 
  • Göreve sarhoş gelmek ya da görev yerinde alkollü içki içmek, 
  • Göreviyle bağlantılı olarak veya görevi sonrasında belli bir siyasi partinin lehine veya aleyhine olarak siyasi faaliyette bulunmak, 

bilim emekçilerinin karşılaşacağı disiplin uygulamalarından bazıları. Öğrencilerin karşı karşıya kaldığı maddelerden bazıları ise şunlar: 

  • Yükseköğretim kurumu yetkililerince sorulan hususları cevaplandırmamak/yanlış bilgi vermek, 
  • İzinsiz ilan asmak, asılmış duyuruları değiştirmek/yok etmek, 
  • Yükseköğretim kurumlarının işleyişini bozmak, 
  • Kurum personelinin veya öğrencilerin şeref ve haysiyetini zedeleyen sözlü veya yazılı eylemler, 
  • Yükseköğretim kurumlarına sarhoş gelmek, yükseköğretim kurumlarında alkollü içki içmek, 
  • Suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, böyle bir örgütü yönetmek veya bu amaçla kurulan örgüte üye olmak/ yardım etmek. 
Sermaye bilimi (neden) hizmetine alıyor 

Yüksek öğretim alanı için planlanan bu değişimler, genelde kapitalist sistemin, özelde ise Türkiye kapitalizminin yaşadığı iki gelişme ile açıklanabilir. Bunlardan ilki, aşırı biriken, dolayısıyla değersizleşme sorunu ile karşı karşıya olan sermayenin, yeni değerlenme alanı arayışı. Eğitim ve sağlık dahil olmak üzere kamusal hizmetlerin, özelleştirme-piyasalaştırma-metalaştırma sarmalına sokulması bu sürecin önemli dinamiklerinden birisi. İkincisi ise, Türkiye sermayesinin uzunca bir süredir mesleki eğitim ve kalifiye işgücü talep ediyor oluşu. Bu, Marx’ın tanımlamasıyla, mutlak artı değer üretiminden, yani çalışma saatlerini uzatarak artı değer yaratma yolundan, göreli artı değer üretimine, yani teknolojiyi ve çalışma yoğunluğunu arttırmak yoluyla artı değer üretimine geçiş süreciyle ilintili. Üretim sürecindeki teknolojik donanımı kullanabilecek ölçüde kalifiye; ama sermayeler arası rekabette üstün gelebilecek ölçüde de ucuz, uysal ve esnek işgücü bu noktada sermaye için oldukça önemli. Bütün bunlar da gösteriyor ki, bilim insanları ve potansiyel emekçiler olarak öğrenciler de dahil olmak üzere, işçi sınıfının söz dinlemezliğine, dolayısıyla özgürleşme çabasına devam edebilmesi, bilimin sermayenin hizmetine girmesine karşı durmaktan geçiyor. 


---
[i] Marx, K. (2004) Kapital Cilt 1, Alaattin Bilgi (çev), Ankara: Sol, s.418

[ii] http://yeniyasa.yok.gov.tr/?page=yazi&c=90&i=104

[iii] Taslak için içi bkz. http://yeniyasa.yok.gov.tr/?page=yazi&i=105.
[iii] Taslak için içi bkz. http://yeniyasa.yok.gov.tr/?page=yazi&i=105.