15 Aralık 2013 Pazar

Irkçılık sonrası Güney Afrika: Ekonomide beyazlar, siyasette siyahlar, Siyaset, Sayı 10, Aralık 2013

Tolga Tören
 
Nelson Mandela’nın hayatını kaybetmesi, Türkiye ve dünya basınında, anlaşılır bir şekilde, geniş yankı buldu. Anlaşılır; çünkü bahsi geçen, kökleri Hollanda kolonilerinin kurulduğu 1652’ye kadar uzanan kurumsal ırk ayrımcılığını yenilgiye uğratan hareketin efsanevi lideri. Bu durum, bizi yürütülen mücadelenin sonuçları açısından bir değerlendirme yapmak sorumluluğu ile de yüz yüze bırakıyor. Bunun iki nedeni var: İlki, Güney Afrika’da ırkçılık sonrasında olup bitene ilişkin, yaratılan “mit” dışında, bilgi eksikliği ise, diğeri, Siyaset’in önceki sayılarında vurguladığımız üzere, “ulusal soruna neoliberal çözüm” olarak tanımlanabilecek olan Güney Afrika modelinin, liberal çevreler tarafından Türkiye’deki ulusal sorun(lar)a uyarlanma eğilimi. Bu ikinci neden, ırkçılık sonrası Güney Afrika’ya ilişkin soğuk kanlı değerlendirmeleri sosyalistler açısından elzem kılıyor.

Beyazlarla bir arada mücadele

Mandela’nın, 27 yıl Roben Adası tutsaklığı hariç, efsaneleşmesine yol açan önemli olgulardan birisi, ırkçılıkla mücadeleyi milliyetçilikten uzak bir temelde yürütmesi. Bu ısrarın en somut hali, milliyetçi siyahlarla arasına mesafe koymasına ek olarak “her beyaza bir kurşun” sloganı atanlara verdiği yanıt: “Biz sadece siyahların değil bütün halkların özgürlüğü için mücadele ediyoruz”.  Bu yaklaşım, başta Buthelezi liderliğindeki Zulu milliyetçisi Inkhata Özgürlük Partisi olmak üzere, mücadeleyi, beyazlarla birlikte yürütmeye karşı çıkan milliyetçi siyah çevrelerle 1990–1994 yılları arasında 15 bin insanın hayatını kaybettiği çatışmalara yol açtıysa da, çözüm sürecinde ülkedeki beyaz nüfusun can güvenliğinin en önemli zeminiydi.

“Kamulaştırma” politikamızdır
Güney Afrika’nın 1980’leri, hem bir “devrimci durum”, hem de ırkçı rejim ile karşıt güçlerin birbiri üzerinde egemenlik kuramadığı bir “istikrarsız denge” dönemidir. Servetini ırk ayrımcısı politikalarla biriktirmiş olmakla birlikte, artık sermaye birikimi için işlevselliğini kaybetmiş olması nedeniyle ırkçılığa karşı tutum alan Güney Afrika sermayesinin bu dönemde giriştiği işlerden ilki “sorumlu” yani antikomünist “siyah liderleri” desteklemektir. Ancak, Afrika Ulusal Kongresi’nin (ANC) liderliğini yaptığı Kongre İttifakı’nın gecekondu bölgelerinde gerçekleştirdiği her eylemde Mandela’nın adının haykırılmasının da gösterdiği üzere siyah halk liderini seçmiştir. Bu durum 1980’lerin ortasında sermaye çevrelerinin yönünü Mandela’ya çevirmek zorunda kalmasında önemli rol oynar. İki şartla:  Güney Afrika Komünist Partisi (SACP) ile ilişkilerin kesilmesi ve “kamulaştırma” talebinden vazgeçilmesi. 1990 yılında Roben Adası’ndan salıverildiğinde Mandela’nın bu taleplere yanıtı nettir: “Madenlerin … kamulaştırılması ANC’nin politikasıdır…., tartışılmaz”.  

Sermayeye yeşil ışık

Sovyetlerin dağıldığı, sermayenin ANC üzerinde ideolojik basınç yarattığı, siyah sermayedarların iyice görünür olduğu ilerleyen yıllarda ise çok şey değişir. Mandela açısından da… Örneğin bu dönemlerde katıldığı bir toplantıda “yabancı sermayenin cazip bulacağı gerekli iklimi yaratmaya kararlıyız” sözlerini sarf eder. 1990'lar boyunca gerçekleştirdiği uluslararası seyahatlerin çoğunda, Güney Afrika'ya yatırım taahhüdü alır. Örneğin ABD'ye yaptığı bir gezide Rockefeller Vakfı başkanının, Güney Afrika'da, Marshall Planı'nın Avrupa'da oynadığı rolü oynayacak bir kalkınma bankası kurma fikrine yeşil ışık yakar. 1994’te, gene ABD’de katıldığı bir toplantıda “bizim ekonomik politikalarımızda kamulaştırma gibi şeylere dair tek bir referans yok…. Bizi Marksist ideoloji ile bağlayacak tek bir slogan yok… ” sözlerini sarf eder.

Yeni anlaşma: Ekonomide beyazlar, siyasette siyahlar

COSATU (Güney Afrika Sendikalar Kongresi) tarafından hazırlanan ve gelir dağılımını merkeze alan Yeniden İnşa ve Kalkınma Programı’nı seçim beyannamesi yaparak girdiği 1994 seçimlerinden yüzde 62,65 oyla iktidar olarak çıkan ANC’nin uygulamalarından ilki programın birçok öğesini, sermaye çevrelerinin talepleri doğrultusunda değiştirmek olur. Bu durum Kongre İttifakı arasında önemli bir kırılma yaratır. COSATU’nun programın uygulanması için gerçekleştirdiği eylemlere en sert tepki veren isimlerden birisi, Mandela’dır. Hükümetin acil sorunları çözmek için kısıtlı kaynaklara ihtiyacı olduğunu vurgulayan Mandela, Kongre İttifakı'nın ANC dışındaki bileşenlerinin sürdürdüğü kitlesel eylemleri tehdit olarak tanımlar.  Bir sonraki adım ise, sermaye çevrelerinin basıncı ile 1996’da uygulamaya konan, ülkedeki kamu kuruluşlarının neredeyse tümünün özeleştirilmesine ve işsizlik oranlarının patlamasına hizmet eden Büyüme, İstihdam ve Gelir Dağılımı (GEAR) programının hayata geçirilmesidir. COSATU ve SACP’nin “1996 Sınıf Projesi” olarak tanımladığı bu program, siyah bir orta sınıf yaratma söylemine yaslansa da, ülkedeki beyaz sermayeye eklemlenmiş siyah bir sermayedar sınıf yaratmaya hizmet eden Siyah Ekonomik Güçlendirme Programı ile birlikte uygulanır. Sonuç, Güney Afrika literatüründe yaygın kullanılan bir tanımlamayla, “ekonomiyi beyazların, siyaseti siyahların” yönettiği “yeni” Güney Afrika’dır. 

Hiç yorum yok: