12 Haziran 2013 Çarşamba

Barış süreci: Sermaye Çin istiyor, ezilenler “sosyal cumhuriyet”…, Siyaset, Sayı 5, Haziran 2013

Nevra Akdemir – Tolga Tören

AKP, artan emek sömürüsüne ve doğa talanına maruz kalan bölgeye Çin, Tayvan, Bangladeş gibi ülkelerden yatırımcı çekme niyetinde ve buna yönelik politikalar, pazarlık masasında Kürt siyasetinin karşısına çıkacak.

Çözüm görüşmelerinin en önemli gündem maddelerinden birisi haline geldiği bugünkü süreç, liberal/ulusal ikileminin dışına çıkarak bir sosyal cumhuriyet çağrısına imkan tanıyor.

Malum, son dönemlerin en önemli gündem maddelerinden birisi, “barış” ya da “çözüm” süreci. Sürecin içinde yer alan tüm aktörlerin sürece ilişkin kurduğu stratejilerin ya da süreçten beklentilerinin aynı olmadığı ise su götürmez bir gerçek. Bu bağlamda kimi noktalara dikkat çekmekte fayda var. Bunlardan ilki, Kürt meselesinin bugünkü noktaya gelmesinde, Kürt siyasetinin ulusal hakları için verdiği mücadelenin yanında, kapitalist sistem içerisinde uluslar arası ölçekte yaşanan dönüşümün ve bu dönüşümden Ortadoğu’ya düşen pay. AKP’nin bu süreci yeni-Osmanlıcılık olarak da ifade edilen “bölgesel/emperyal güç” olma çabalarının bir kaldıracı olarak tasarladığı, dolayısıyla, Türkiye sermayesinin yayılma dinamiklerine zemin hazırlamaya çalıştığı aşikar. Dolayısıyla, en önemli hedeflerinden birisi de, Kürt siyasetinin seküler, emek tabanlı ve emek dostu güçlerini, ABD yanlısı ve Ortadoğu bölgesinde kapitalist üretim ilişkilerinin derinleşmesine hizmet edecek güçlerle ikame ederek Kürt siyasetinin haritasını değiştirmek. AKP’nin bu konuda bu zamana kadarki girişimlerin başarılı olmaması, yeni girişimlerde bulunmayacağı anlamına gelmiyor.
Sermaye Türkiye’de Çin istiyor
Yıllardır süren savaşın son ermesi, sermaye birikiminin bu krizli anı için oldukça önemli. Bu yüzden AKP ve sermayedarlar bölgesel asgari ücret, yerel yönetimler yasası ve pek çok düzenleme ile pazarlık masasına oturmayı hedefliyor. Bölgeye yapılan yatırımlar sıkça gündeme geliyor; ancak bunlar genelde sabit sermayesi düşük ve geçici sektörlere yapılacak yatırımlar. Karşımıza çıkan en önemli sektörler ise tekstil, gıda gibi, ucuz işgücüne ve esnek çalışmaya ihtiyaç duyan alanlar. İlgili sektörlerde yapılacak üretimin, ileri teknolojiye dayanan kısmının batıda gerçekleştirilecek olması, alt sözleşme ilişkilerinin bölgedeki önemli dinamiklerden birisi olacağının bir göstergesi. Madencilik, enerji - özellikle HES’ler- ve hizmet sektörüne dayalı lojistik, çağrı merkezi, sağlık dikkat çeken diğer alanlar. Genelde kayıt dışı çalışan kadınlar, düşük ücretler, uzun çalışma saatleri bölgede sermayenin daha çok birikmesinin önemli unsurları ve bu durum, bölgedeki iş cinayeti istatistiklerinde de yansımasını buluyor. Nitekim bölgede iş nedeniyle ölüm ve yaralanmada dikkat çekici bir artış söz konusu. Görünen o ki, AKP, artan emek sömürüsüne ve doğa talanına maruz kalan bölgeye Çin, Tayvan, Bangladeş gibi ülkelerden de yatırımcı çekme niyetinde ve buna yönelik politikalar, pazarlık masasında Kürt siyasetinin karşısına çıkacak.
Sosyal cumhuriyet talebi

Kürt siyasetinin öz üretim ve yönetim önerileri bu süreci tersine çevirme olanağı sunuyorsa da, Kürt hareketi şimdiden alternatif modelleri denemeye başlamışsa da, yukarıda aktarılanlar, doğası gereği, bir dizi çelişki, çatışma ya da uzlaşma ile devam eden sürecin önümüze önemli görevler koyduğu gerçeğini ortadan kaldırmıyor. Kürt siyasetinin verdiği mücadelenin yanında kapitalist sistemin uluslar arası ölçekte yeniden yapılanması ve Ortadoğu’da güç ilişkilerinin değişen yapısı, Kürt halkının ulusal haklarının yok sayıldığı yapıyı işlevsel olmaktan çıkarmış, dolayısıyla, yönetenlerin eskisi gibi yönetme imkânı ortadan kalkmıştır. Yönetilenlerin eskisi gibi yönetilmek istemediğinin en önemli kanıtı ise Kürt halkının, uzunca bir süredir yürüttüğü mücadeledir. Tam da bu noktada, süreçte hangi öznelerin ön plana çıkacağı, bundan sonrasının şekillenmesi için yaşamsal bir önem arz etmektedir. Kürt siyaseti, bu zamana kadar, “sivil Cuma” eylemlerinden, “ezilenler koalisyonu” olarak da tanımlanabilecek olan HDK’nin oluşumundaki rolü ile AKP’nin Kürt siyasetini şekillendirme çabalarına yanıt üretmeyi becerebildi. Öte yandan, çatışma sürecinin son bulması, Türk emekçilerinin mücadelelerini başta Kürt emekçileri olmak üzere diğer ulusların emekçileri ile buluşturma imkanını ortaya çıkarmaktadır. Çözüm görüşmelerinin en önemli gündem maddelerinden birisi haline geldiği bugünkü süreç, liberal/ulusal ikileminin dışına çıkarak bir “sosyal cumhuriyet” çağrısına imkan tanıyan anayasa görüşmeleri başta olmak üzere, bir dizi mücadele alanını önümüze koymaktadır. Kürt siyasetine yön veren öznelerin, politikalarını, ulusal değil bölgesel bazda kurgulaması, AKP’nin neo-Osmanlıcılığına karşı, emek yanlısı öznelerin Ortadoğu halkları ile ilişkilerinin daha da derinleşmesi olanağını sunmaktadır. Türkiye siyasetinin yeniden yapılandığı bu süreçte, sürecin dışında kalmanın siyasetin de dışında kalmak anlamına geldiği ölçüde, “gündüzlerinde sömürülmeyen/gecelerinde aç yatılmayan/ekmek gül ve hürriyet günleri” özleminde olan tüm öznelerin, sürecin şekillendiricileri arasında olması yaşamsal bir gerçek. 

Hiç yorum yok: