14 Şubat 2023 Salı

Siyasal İslam'ın depremi...


Tolga Tören 

Bu kabak tadı vermiş olan 'siyaset yapmayın' söylemi sadece bir hesaplaşma zemininin üstünü kapatmaya dönük değil, aynı zamanda toplumsal muhalefetin olası bir yükselişini önlemeye de dönük.

Euronews'in bilgilendirici haberine göre, 2021 - 2022 yılları arasında tahsil edilen toplam Özel İletişim Vergisi miktarı 87 milyar 998 TL. Merkez Bankası'nın aynı tarihleri kapsayan yıllık ortalama dolar kuru ile 38 milyar 227 milyon dolar.

Aynı habere göre, resmi veriler dikkate alındığında bu tutar ile, 96 metrekare büyüklüğünde 1.3 milyon, 112 metrekare büyüklüğünde ise 1.1 milyon konut üretimi mümkün.

Depreme hazırlık amacıyla bu kadar vergi toplanmışken, hiç bir hazırlık yapılmayıp, kaynakların duble yol, havalimanı ve benzeri alanlara harcanması elbette politik bir konu. Ki bahsi geçen havaalanı ya da yollar da kullanılamaz hale geldi depremde.

O kadar ki, İktisat bölümlerinin birinci sınıfında öğretilen ilk konulardan birisidir "kıt kaynaklar"ın tahsis edileceği üretim alanlarına ilişkin tercihin politik bir tercihi ifade ettiği. Yani ana akımın dahi politik bir konu kabul ettiği bir şey üzerine konuşulan.

Sosyal medyada karşımıza çıkan iki bina var. Maraş'ta çevresindeki yıkılmış binalara rağmen, ayakta kalmış iki bina: Mimarlar Odası'nın ve İnşaat Mühendisleri Odası'nın binaları. AKP'nin ne yapıp edip ele geçirmeye çalıştığı meslek örgütlerinden bazılarının binaları yani.

AKP'nin bilim dışı ve rant yaratma amaçlı yapılaşma girişimlerine, insan, toplum ve doğa perspektifinden hareketle karşı çıkan meslek kuruluşlarının binaları.

Bu kuruluşlar, hızlı, rant amaçlı, kamusal denetimden yoksun, toplumsal değil bireysel yararı baz alan yapılaşmaya karşı çıktılar her daim. Oysa, hükümet depremden sonra dahi, deprem bölgelerini bir yıl içerisinde onarmaya taahhüt ediyor.

Bu kadar büyük bir yıkımın, bir yıl gibi kısa bir süre içerisinde onarılması taahhüdünün, aynı bilim dışı uygulamalara, müteahhitlere rant yaratma politikalarına, özelleştirilmiş denetim ve onay mekanizmalarına dayanmayacağı fikrine neden ikna olalım ki.

Siyasal İslam'ın tam tersini yaptığını ispatlayan koca bir 20 yıl dururken.

Ancak, toplumu siyasal İslam'ın bilim dışılığına, rant hevesine, özel fayda merakına ikna olmamaya davet etmenin dışında kimi politikalar üzerine düşünmek, toplumun zihninde oluşabilen "alternatifsizlik" "suni dengesi"nin de kırılmasına yol açacaktır kanısındayım.

Bir başka ifadeyle, muhalif siyasetin uzun dönemli başarısı, sadece "hayır" demenin ve "karşı" olmanın ötesine geçerek, elbet "hayır"ları ve karşı çıkışları da doğrulayan bir yerden, somut talepler ve politikalar formüle edebilmekten geçiyor.

Kamunun inşaat sektöründe ihale dağıtan bir kurum olmaktan çıkıp doğrudan konut ve altyapı üreticisi haline gelmesi, büyük altyapı yatırımlarının, büyük konut projelerinin bizzat kamu tarafından yapılması gibi mesela.

AKP'nin yıllardır dile getirdiği, "bürokrasiyi azaltıp yatırım ortamını iyileştirme" söylemine, yani denetim / onay süreçlerinin özelleştirildiği yapıya alternatif olarak, tüketici / konut kooperatifleri de dahil kamu kurumları eliyle yürütülen denetim / onay süreçleri gibi mesela.

Neoliberalizmin meşruiyetini kaybettiği, ancak sermaye çevreleri tarafından yerine bir alternatifin de üretilemediği bir dönemde, ana akım uluslararası kuruluşlar dahi kamuyu göreve çağırıyorlar.

Kuşkusuz bu kurumlar kamuyu, "piyasa" mekanizmasını güçlendirecek bir aktör olarak kurguluyorlar, bu şeklide göreve çağırıyorlar. Ama bu durumun kendisi dahi, piyasa denen şeyin işlemediğinin kabulü anlamına geliyor.

Neo-liberalizmin meşruiyet kaybıyla beraber kamu fikrinin öyle ya da böyle yeniden dillendirilir hale gelmesi, sermayenin çıkarlarından azade bir kamuculuk fikrinin toplum tarafından kabul görmesini de kolaylaştırma imkanı yaratıyor.

Dolayısıyla önümüzdeki dönem, "ne yapmalı" sorusunu bütünlüklü bir kamucu bir program bağlamında yeniden sormayı gerekli kılıyor.

***

Foto: pexels.com

Hiç yorum yok: