29 Kasım 2010 Pazartesi

Güney Afrika: Hakikatler apartheidin mirasını yok etmedi (Ekmek ve Özgürlük, Sayı 13, Aralık 2010)

Tolga Tören

Kürt siyasi hareketinin sözcüleri, bir süredir Kürt sorununun çözümüne dair Güney Afrika modelinden hareket eden öneriler gündeme getiriyorlar. Bu konudaki son ve en somut öneri ise, Abdullah Öcalan’ın, Güney Afrika modelinden hareketle Hakikatleri Araştırma Komisyonu kurulması önerisi oldu. Önerinin tartışılmaya devam ettiği bir ortamda, Güney Afrika modelinin uygulanabilirliğinin hangi koşullar altında geçerli olacağını sormak önemli. Sorunun yanıtı için ise, Güney Afrika’da yaşanan sürecin olumlu ve olumsuz yanlarına göz atmak gerekiyor.

Ulusal birlik ve uzlaşma

Güney Afrika’da 1994 yılında gerçekleştirilen ilk demokratik seçimlerin ardından, Afrika Ulusal Kongresi (ANC) hükümetinin çıkardığı Ulusal Birlik ve Uzlaşma Yasası (Aralık 1995) ile 1960 – 1994 döneminde işlenmiş politik suçları açığa çıkarmak, affetmek ve zarara uğrayanların zararlarını tazmin etmek amaçlarını güden Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu oluşturulur. Başpiskopos Desmond Tutu başkanlığında çalışacak Komisyon’un daha önceleri Latin Amerika ülkelerinde kurulanlardan önemli bir farkı vardır: Komisyon kapılar ardında değil kamuoyu önünde toplanacaktır; oturumlar ise, medya kuruluşları tarafından televizyon ve gazetelerde yayınlanacaktır. Kuruluşundan 1998 yılına kadar yaklaşık 7 bin başvuru alan Komisyon, apartheid gibi insanlık dışı bir rejimden demokratik düzene geçişte kuşkusuz önemli roller üstlenir. Apartheid rejiminin bir insanlık suçu olarak tanımlanması ve dönem içerisinde işlenen önemli suçlardan bazılarının açığa çıkarılması bu rollerin başlıcalarıdır.

  • Inkhata Özgürlük Partisi’nin (IFP), Afrika Ulusal Kongresi’ne (ANC) karşı giriştiği saldırılar için Güney Afrika polis gücünden para aldığının,
  • Eski devlet başkanı Botha’nın, 1989 yılında Güney Afrika Kiliseler Konseyi’nin ve ANC’nin gayrı-resmi merkezinin bombalanması için emir verdiğinin öğrenilmesi ise, açığa çıkarılan suçlarından bazılarıdır.

Apartheidden demokrasiye barışçıl geçiş

Komisyon’un bir başka başarısı da apartheid döneminden yeni döneme barışçıl geçiş konusunda oynadığı roldür. Şöyle ki: Apartheid yönetimi ile ANC arasındaki müzakerelerin başladığı 1990’ların başlarında, Zulu kabilesi milliyetçisi olan ve apartheidin “ayrı gelişme” politikalarını destekleyen bir siyah örgütü olan Inkhata Özgürlük Partisi (IFP) ile ANC arasında önemli çatışmalar yaşanır. Müzakere sürecine ve sürecin sonucunda oluşacak siyahlarla beyazların ortak ülkesine karşı çıkan, siyahların ve beyazların birbirinden ayrı yaşaması gerektiğini savunan IFP ile ANC arasındaki çatışmalar ülkeyi korkunç bir şiddet dalgası ile karşı karşıya bırakır. Çatışmalarda yaklaşık 15 bin sivil hayatını kaybeder. Siyahlar arasında yaşanan bu çatışmanın ülkedeki beyaz nüfusa yansıması ise, apartheidin sona ermesi sonrasında kendilerinin ülkedeki geleceğinin ne olacağı konusundaki belirsizliktir. Komisyon ise, ülkedeki beyaz nüfusun bu tür kaygılarının giderilmesinde ve Inkhatalar ile ANC arasında yaşanan çatışmaların dindirilmesinde önemli bir rol oynar.

Fiili af makinesi

Ancak, suç dosyası oldukça kabarık olan Güney Afrika Savunma Gücü’nden ve Inkhata Özgürlük Partisi’nden Komisyon’a başvuru sayısı oldukça az olur. Gelen başvuruların çoğunda ise, suçlarını itiraf edenler tüm gerçekleri dile getirmezler. Öte yandan Komisyon’a, faaliyette bulunduğu süre zarfında oldukça sert eleştiriler de gelir. Bu eleştirilerden birisi, unutulmuş acıların insanlara yeniden hatırlatılmasının yarattığı travmaya dairken diğeri ise apartheid döneminde işlenen suçların, politik saiklerle işlendiğinin ispat edilmesi durumunda affedilmesidir. İkinci eleştiriyi yüksek sesle dile getirenler arasında, 1977 yılında apartheid hükümeti tarafından işkencede öldürülen Siyah Bilinç hareketinin efsanevi lideri Steve Biko’nun eşi de yer alır. Bugün de Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu’nun de facto olarak bir af makinesi işlevi gördüğü yönündeki vurgular hiç de az değil.

Yeni Güney Afrika’nın hakikati: Sınıfsal apartheid

Komisyon’un bir başka özelliği de, ürettiği hakikatlerin ‘yeni’ Güney Afrika’nın ‘yeni’ elitlerinin ihtiyaç duyduğu çerçevede üretilen ‘hakikatler’ olmasıdır. Şöyle ki: Apartheidi bir insanlık suçu olarak kabul eden ve asıl suçlu olarak ülkedeki Hollanda kökenli beyaz azınlığı işaret eden Komisyon, aynı suçlamayı apartheid döneminde ülkeye yatırım yaparak ya da kredi vererek sisteme cansuyu sağlayan ABD ve İngiltere sermayesine ya da uluslar arası finans kuruluşlarına getirmez. Komisyon’un, 1990’lı yıllarla birlikte sermaye ile barışan ve ülkede ırk ayrımcılığına dayalı olmayan bir kapitalizm ve bununla tutarlı olarak yeni bir ulus, “gökkuşağı ulusu”, inşa etme projesine girişen ANC’nin, bu projesinin ilk adımı olarak değerlendirilmesi gerektiğini de belirtelim. Sonuç mu?

  • Adalet ve Uzlaşma Enstitüsü tarafından 2000 ve 2001 dönemi için açıklanan anket sonuçlarına göre, apartheid doğruydu diyen Hollanda kökenli beyazların oranı yüzde 65,
  • Hukuki anlamda sona ermiş olan apartheide rağmen, siyah nüfusun çoğunluğunu HIV/AIDS’e, yüzde 40’larda gezen işsizliğe, oldukça derin bir yoksulluğa ve patriarkal şiddete mahkûm eden “sınıfsal apartheid”,
  • Ülkede, birbirleri ile zorunluluk halleri dışında herhangi bir sosyal ilişki kurmadan, birbirine değmeden, ama ötekinin varlığına katlanmak zorunda olduğunu bilerek yaşamaya devam eden halk(lar).

Sonuç olarak şu söylenebilir: Güney Afrika’da hakikat, toplumsal uzlaşmaya yol açtı belki; ama bu zoraki uzlaşma, kolonyal geçmişin ve apartheidin yarattığı toplumsal tahribatı ortadan kaldırmaktan çok uzak. Görünen o ki, ulusal özgürlük hareketi sınıf hareketi ile yeniden buluşmadıkça öyle olmaya da devam edecek.

Hiç yorum yok: