14 Eylül 2009 Pazartesi

Ulusal sorun... Hala en önemli sorunlar arasında olmaya devam ediyor dünyada...
Ortadoğu'da Filistin ve Kürt sorunları, Afrika'da, apartheid rejiminin alt edilmesine rağmen süren
kimlik sorunları, İspanya'da, Fransa'da, İngiltere'de...

Yalnız Ortadoğu bölgesinin değil dünyanın da en önemli sorunlarından birisi olan Kürt sorununa
bakalım mesela. Bir çok araştırmacının kabul ettiği biçimiyle, dünyanın, bir toprak parçasına
sahip olmayan ya da siyasi statüye sahip olmayan en kalabalık nüfusu: Kürtler...
Dört ayrı ülkeye bölünmüş bir halk: Suriye, İran, Irak, Türkiye... Bu dört parçadan en sorunlu olanı
ise Suriye ve Türkiye... Irak'ta öyle ya da böyle Kürdistan adında bir yer var... Tabii Ortadoğu'nun
bu parçasında da çok büyük sorunlarla karşılaştı Kürtler. Saddam'ın kimyasalları, baskıları vs...
İran'da da Kürdistan diye tanımlanan bir bölge, hatta Kürdistan Havayolları bile var.
Suriye ile Türkiye'ye gelince, hala Kürtlerin en büyük sıkıntıyı yaşadığı iki bölge olmaya devam
ediyor bu coğraflayalar. Özellikle Türkiye'de ise, sorun artık bir Kürt sorunu olmanın çoktan
ötesinde geçip, Haluk Gerger'in ifadesiyle bir Türk sorunu da yaratmış durumda.
Yılladır süren çatışmalarda, 40 binin üzerinde ölüm, eğitimden, sağlıktan, temel haklardan kesilip
silahlanmaya ayrılan milyarlarca dolarlar, her gün gelen ölüm haberleri,
savaşın yarattığı, daha doğrusu devletin Kürt hareketinin kitle temelinin altını oymak için
başvurduğu aptalca bir uygulama olan ve insan hakları kavramını yerle bir eden zorunlu göç,
çeteleşme, suç oranları gibi bir çok sosyal sorun... Kendi ülkesinin tarihi bilmeyen,
resmi tarih hikayeleriyle, tüm dünyanın kendisine düşman olduğuna inandırılmış bir halk...

Peki nasıl olacak? Günden güne daha da kangrenleşen ve yakın zamanlarda bir çözüm bulunamaması
durumunda, kanlı bir iç savaşa kadar varabilecek olan bu sorun nasıl çözülecek...?

Öncelikle sorunun kaynağı nedir, buna bakmalı... Cumhuriyet, Osmanlı'nın son dönemlerinde
yaşanan, dünya kapitalizmine eklemlenme, emperyalistler arası güç çekişmeleri gibi bir dizi
gelişmenin ardından, sürecin mantığı ile tutarlı olarak ortaya çıkan bir olguydu. Kemalizm ise,
Osmanlı'da Birinci Dünya savaşı döneminde, İmparatorluk'un dünya kapitalizmine eklelenmesi
sürecinde ortaya çıkan, servetin Türk ve Müslüman olmayanların aylehine el değiştirmesine bir
tepkiyi ifade eden, bir erken dönem milli kapitalizm yaratma kaygısını ifade eden İttihatçılığın
ardından, onun kimi yanlarıyla hesaplaşan, kimi yanlarını da devralan bir olgu idi. Doğal olarak
Türkiye kapitalizminin kurucu ideolojisi de oldu...

Hiç yorum yok: