11 Haziran 2022 Cumartesi

"Afrika'da Sol Hareketlerin Başarısızlığı", Devlet ve Sınıflar, afrikadefterleri.blogspot.com


Foto: ROAPE 

Firoze Manji Review of African Political Economy (ROAPE) dergisinin web sayfasında yayımladığı "Afrika'da Sol Hareketlerin Başarısızlığı" (16 Ağustos 2016), başlıklı yazısında, 1950'li yılların başında Afrika kıtasında popüler mobilizasyonun yaygın olduğunu, milliyetçi partilerin kitleleri, özgürlüğün yolunun politik bağımsızlıktan geçtiği fikrine ikna ettiğini belirtir. Yazara göre sonrasında olan ise, milyonlarca Afrikalının kanıyla elde edilen bağımsılığın kazanımlarının, özelleştirmeler, mülksüzleştirme, işsizlik, artan gıda fiyatları ve benzeri yollarla tersine çevrilmesidir. Öte yandan, Tunus'ta, Mısır'da ve Burkina Faso'da olduğu üzere, kimi zaman, emperyalizm tarafından beslenen rejimlerin kitleler tarafından devrilmesinin de göstereceği üzere, Afrika halklarında büyük bir güncel hoşnutsuzluk da söz konusudur.

Kuşkusuz kitlelerin bu hoşnutsuzluğu, solun üzerinde yükselecebileceği oldukça verimli bir topraktır aynı zamanda. Nitekim, yazarın da vurguladığı üzere, kolonyal baskıya karşın, kıtanın farklı bölgelerinde çok sayıda ülkede farklı büyüklükteki sol ya da komünist pariler boy göstermektedir. Öte yandan bu partilerin stratejileri çoğu zaman bağımsızlık için ulusal hareket ile birleşmek biçimindedir. Bu, komünistlerin ulusal demokratik devrim başlığı altında milli bir burjuvazinin oluşmasını desteklemek ve ulusal hareketin liderliğini kabul etmek gibi bir görevleri olduğu fikrine yaslanan aşamacı devrim doğmasının bir sonucudur. Bu perspektifin, Afrika kıtasındaki en somut ve bilinen örneği de Güney Afrika komünist Partisi (SAÇP) ile Afrika Ulusal Kongresi (ANC) arasındaki ilişkidir.

Devleti ele geçirmek 

Manji'ye göre, sol tarafından desteklenen ulusal özgürlük hareketlerinin fikri çoğu zaman aynıdır: Kitlelerin ihtiyaçlarını gidermek için devleti ele geçirmek. Ancak bu yaklaşım herşeyden önce, devletin kolonyal karakterini ihmal eder. Devlet, emperyal gücün, onun bankalarının ve şirketlerinin çıkarlarını korumak için inşa edilmiştir. Aynı zamanda, polis, ordu, gizli servisler aracılığiyle ve peroferide süregiden kapitalist üretim ilişkilerinin sürekliliğini sağlamak için şiddet kullanma telekine de sahiptir.

Kapitalist devlete alternatif bir yapı inşa etmektense onu ele geçirmenin hatalarının ise çok az insan ayırdına varmıştır yazara göre. Patrice Lumumba (Kongo), Amilçar Cabral (Guinea-Bissau), Tomas Şankara (Burkina Faso) bu çerçevede ele alınabilir. Bu isimlerin, kolonyal devlete alternatif bir yapı inşa etme çabası gibi bir ortak özellikleri vardı; fakat bu isimlerin ucu de kendi yoldaşları tarafından suikaste uğradılar.

Sınıf ilişkilerini ihmal etmemeli

Öte yandan, kıtada iktidara gelen ulusal kurtuluş hareketleri, devleti ele geçirdikten sonra çoğu zaman, devleti ırk ayrımcılığından arındırmak ve ekonomiyi modernize etmek gibi politikalara başvurdular. Çoğu zaman bu politikalar, "milli demokratik devrim" söylemiyle de uyumlu olarak Afrikalı bir burjuva sınıf yaratma politikalarıyla baş başa gitti. Sonuç ise, başlarda küçük ölçekli olan bu sermayenin ilerleyen dönemlerde ülkedeki yerleşik rejimin ya da uluslararası kapitalizmin parçası galine gelmesi idi. Bu durumun son örneği belki de Güney Afrika'daki siyah ekonomik güçlendirme politikaları idi.

Afrika'nın çeşitli bölgelerinde rol oynayan ve yazarın yukarıda dikkat çektiği isimlere sosyal bilimci, aktivist ve akademisyen Harold Wolpe'yi de eklemek gerek. Nitekim Wolpe, Güney Afrika'da apartheid karşıtı mücadelenin en canlı yıllarında, ırk ayrımcılığı ile kapitalist üretim ilişkileri arasındaki işlevselliğe dikkat çeker. Bu yöndeki metinleri ile ırk ayrımcılığını kapitalist üretim ilişkilerinden ayıran liberal yaklaşımlara karşı önemli bir argüman üretmiş olur. Ancak ilerleyen dönemlerde ırkçı rejim Güney Afrika sermayesi için de ülkede yatırımları bulunan uluslararası sermaye için de işlevini kaybeder. Dolayısıyla artık apartheide karşı mücadele etmek kapitalizme karşı m mücadele etmeye eşdeğer değildir. Nitekim sermaye de ırk ayrımcısı rejimi istikrarsızlaştırıcı bir faktör olarak görmektedir. 

Evet anti-kolonyalizm, ama yetmez! 

Artık, siyah ya da beyaz, sınıf ilişkilerine dikkat çekmek gerekmektedir. Ancak, Güney Afrika Komünist Partisi (SACP) tarafından da desteklenen Afrika Ulusal Kongresi (ANC), tam da Manji'nin bahsettiği üzere, devleti ele geçirme stratejisine yaslanır. Başta Siyah Ekonomik Güçlendirme (BEE) programı olmak üzere, devleti ırk arımcılığından arındırmaya dönük bir dizi program hayata geçirilir. Güney Afrika Komünist Partisi de 'ulusal demokratik devrimi liberallere terketmeme' söylemi altında bu sürecin önemli bir destekçisi olur. Sonuç, ırk ayrımcı dönemin toplumsal eşitsizliklerinin büyük ölçüde yerinde durduğu bir yapıdır.

Manji'nin dikkat çektiği üzere, devletin kolonyal karakteri elbette önemlidir ve akıldan çıkarılmaması gerekmektedir; ancak en az onun kadar önemli olan bir başka şey de sermayenin sınıfsallığı yanında yayılma ve kendini yeniden üretme becerisidir. Dolayısıyla, kolonyalizm karşıtı bir söylemin de tek başına yeterli olacağını söylemek zordur. Bir başka ifadeyle, sınıf perspektifi ile tamamlanmadıkça, tek başına dile getirilen bir anti kolonyal söylem de eskinin başka bir bağlamda yeniden üretimine yardımcı olma riskini taşımaktadır. Afrika'daki bir çök örnek bu yargıyı destekler niteliktedir.

Hiç yorum yok: