25 Şubat 2023 Cumartesi

Sabahattin Ali'ye Saygı ve Kuyucaklı Yusuf'ta Edremitli Muazzez


Tolga Tören

Doğum günü vesilesi ile, Sabahattin Ali'yi, büyük yazarı, daha önce bu bloğun Günce bölümünde paylaştığım notların biraz daha genişletilmiş hali olan bu kısa yazı ile anmak istiyorum. 


Ahmet Oktay Kuyucaklı Yusuf’a yazdığı “Bir Yetimin Romanı” (1) başlıklı önsözde, Sabahattin Ali’nin gözlemci gerçekçilikten eleştirel, hatta toplumcu gerçekçiliğe doğru yol katettiğini, bireysel boyutu önemsemekle birlikte, yazın yoluyla bilinç oluşturmaya çabaladığını vurgular. 

Kuyucaklı Yusuf’un ana karakteri Yusuf için ise şu sözleri dile getirir Oktay (2): 

Yusuf benliğinin derinlerindeki o yetimlik, dahası evlatlık duygusunu hiç unutmaz. Alttan alta özgür olmadığını sezinler, yaşamını denetleyen, onda hak sahibi olan başkalarıdır: Salâhattin Beydir, fabrikatör Hilmi, avukat Hulusi ve hattâ analığı durumundaki Şahinde'dir. İçten içe sevdiği Muazzez'i bile özgürce isteyemez, olayların zorlamasıyla kaçırınca Salâhattin Bey tarafından evlendirilir onunla. Yusuf, baskısız, eziyetsiz bir dünyayı arzular içten içe, olayların nedenleri üzerinde derinlemesine düşünmemesine rağmen, son kertede özgür olmak ve dilediğince davranmak ister. Ama hep bağımlı olduğunu görür, başkalarının gücünü üstünde hisseder. Olup bitenler alabildiğine rastlantısaldır ama bu rastlantısallığın altında derin bir nedensellik olduğunu sezinler Yusuf.


Berna Moran ise, Sabahattin Ali ile başlattığı Türk Romanına Eleştirel Bakış’ın ikinci cildinde yer alan “Soylu Vahşi Olarak Kuyucaklı Yusuf” (3) başlıklı değerlendirmede, Kuyucaklı Yusuf’un Türk edebiyatında bir dönüm noktası olduğunu belirtir. 

Keza, Tanzimat’tan 1950’lere kadar romanın asli sorunsalı batılılaşmadır; Kuyucaklı Yusuf ise, batılılaşma temasının dışına çıkarak, toplumsal yapıya ve toplumsal yapının çelişkilerine odaklanıyordur.

Romanın önemini vurgulamakla birlikte, Kuyucaklı Yusuf’a sanatsal yönden eleştirileri de vardır Moran’ın. 

Sabahattin Ali’nin iyi bir gözlemci olduğunu, bunun, yazarın bir süre de yaşadığı Edremitteki toplumsal ilişkileri anlatma biçiminden de görüldüğünü belirtir Moran. 

Ancak aynı başarı, yazarın toplumsal yapıya ilişkin gözlemlerinin ürünü olmaktan ziyade kendi imgesinde yarattığı Yusuf karakterinin oluşturulmasında söz konusu değildir. Derinlikten yoksun bir şekilde oluşturulmuş bir karakterdir Yusuf, Moran’a göre (4):

Ne ki Yusuf'u ve onun aşk öyküsünü anlatırken kaygan bir yüzeyde yürüyor gibidir, çünkü Yusuf ne tipik bir köylü karakteridir ne de kişiliği toplumsal koşulların ürünüdür. Yazar kimselere benzemeyen kahramanını çizerken gözlem­ den yararlanamayacağına göre onu yoktan yaratmak zorunda. Sabahattin Ali'nin bu işi başarıyla yaptığı söylenemez. Herhalde bunun başlıca nedeni Yusuf'un psikolojisi üzerine gerektiği kadar özenle eğilmemiş olması ve duygularını an­latırken de sık sık işin kolayına giderek yüzeyde kalmasıdır.

Ayrıca toplumcu bir yazar olan Sabahattin Ali, Yusuf karakterini, toplumculuğun asli ögeleri olan sınıf ilişkilerinden hareketle değil, romantizm akımının doğal / yapay ayrımı temelinde inşa ederek sınıfsal bir perspektifin uzağına da düşmüştür.

Bu ise hikayenin arkaplanının, yani Yusuf ile Muazzez'in aşkının içinde büyüdüğü toplumsal ilişkiler setinin eksik resmedilmesine yol açarak toplumculuk iddiası açısından çelişik bir durum yaratmaktadır.

***

Bilebildiğim kadarıyla Kuyucaklı Yusuf değerlendirmeleri daha çok, yukarıdaki örneklerde aktardığım üzere, Yusuf üzerinden yapılır. 

Berna Moran aynı yazıda (5), Pertev Naili Boratav ile Cevdet Kudret'in, Yusuf'un aslında romanın sonraki ciltlerinde eşkiya olarak karşımıza çıkacak ve daha derinlikli işlenecek şekilde kurgulandığını yazdığını da belirtir. 

Boratav'ın bu fikrinin gerçek olma ihtimalinin hayli yüksek olduğununun altını çizerek... 

***

İyi bir Sabahattin Ali okuru olduğumu düşünürüm.

Kuyucaklı Yusuf, İçimizdeki Şeytan, Kürk Mantolu Madonna, Değirmen ve Marko Paşa Yazıları. Ve şiirleri elbet...

Sadece Sabahattin Ali'nin yazdığı bu kitaplar arasında değil, okuduğum bütün romanlar arasında apayrı bir yeri oldu Kuyucaklı Yusuf'un benim için. 
Bir farkla: Benim için Kuyucaklı Yusuf'un romanı olmaktan ziyade Edremitli Muazzez'in romanı idi Kuyucaklı Yusuf. 

Bütün Muazzezler masumiyeti simgeler miydi ya da masum muydu bilemem; ama gözlerim ve ruhum Kuyucaklı Yusuf ile tanıştığından bu yana, ki 1998 yılı olmalı, masumiyeti hem kelime hem de karakter olarak Muazzez simgeledi benim için. 

Ne zaman masumiyet üzerine düşünsem, Muazzez'i geçirdim aklımdan... 

***

Türk Dil Kurumu'nun sözlüğünde Arapça bir kelime olan "muazzez"in "sayılan, saygı duyulan, sevgili, aziz" anlamlarına sahip olduğunu belirtilir. 

Nişanyan sözlük de "saygı duyulan, yüceltilen" anlamlarına sahip olduğunu yazar "muazzez"in. 

Benim için muazzez, daha doğrusu Muazzez, sadece kelime anlamı aracılığıyla taşımaz bu özellikleri: 

Sabahattin Ali'nin resmettiği bütün halleri ile; Yusuf'un, varlığını anlamlandıramasa da yokluğunun ne kadar kötü olduğunu çok iyi bilmesine yol açan bütün halleri ile; Yusuf'un, hiç kıyamadığı bütün halleri ile saygıyı ve yüceltilmeyi hak edendir diye düşünürüm hep.

Yukarıda da ifade ettiğim gibi, bütün muazzezler masum mudur bilmem; ama Muazzez'i, (dağarcığım dahilinde elbet) Türkçe romanın ve kişisel hayal dünyamın, masumiyeti en iyi simgeleyen karakteri olarak kabul ederim hep.

***

Sabahattin Ali'nin Markopaşa-Malumpaşa-Merhumpaşa geleneğinden mizah dergilerindeki yazılarını da anmadan geçmemeli... 

16 Aralık 1947 tarihli Alibaba’da şunları yazar örneğin:

…Mesela bir Alman dostluğudur alıp yürüyor… Derken havalar değişince, dünkü dostlar ‘Tuu, kaka’ oluveriyorlar… Bu sefer Amerika’ya kul oluyorlar. Haydi Amerikan gemileri, Amerikan gazetecileri, Amerikan plakları, Amerikan sanatı, Amerikan malları, Amerikan subayları itibarda. Hatta soysuzun biri çıkıyor ‘Amerika’dan kanunlar alalım, biz Amerika’dan daha mı iyi düşüneceğiz? her şeyimizi oryaya uyduralım’ diye bağırıyor.

*** 

Bugün anti-emperyalist, Asyacı bir söylem kullananların, dün, iktidarlarının ilk zamanlarında yani, nasıl da batıcı olduğunu anımsayınca, insan Sabahattin Ali’nin büyüklüğünü bir kez daha anlıyor.    
116 yıl önce bugün doğdu... 

Saygı ile…

Kaynaklar 

1) Ahmet Oktay, 2002, "Önsöz", Kuyucaklı Yusuf, Sabahattin Ali Bütün Eserleri 5 içinde, Varlık Yayınları, İstanbul. 

2) age., s. 4-5. 

3) Berna Moran, 2002, “Soylu Vahşi Olarak Kuyucaklı Yusuf”, Türk Romanına Eleştirel Bakış II içinde, İletişim Yayınları, İstanbul, 21 - 47. 

4) age., s. 40 - 41.

5) age., s. 44.

6) Sabahattin Ali, “Uşak Ruhu”, Marko Paşa Yazıları ve Ötekiler, Cem Yayınevi, İstanbul: 1986, s.143–144.

Hiç yorum yok: