29 Mart 2015 Pazar

Kapitalizmin eşitsiz gelişimine karşı toplumsal muhalefetin eşitsiz gelişimi ya da “sosyal cumhuriyette yeni bir yaşam” (I), 29 Mart 2015, www.sendika.org



Tolga Tören

www.sendika.org’da geçtiğimiz hafta yayımlanan yazımda, ülkenin batısında biriken sermayenin, doğuya, yani Kürt coğrafyasına ve buradan Ortadoğu’ya doğru yayılma ihtiyacını da beraberinde getirdiğini, bir başka ifadeyle, kapitalist üretim ilişkilerinin coğrafya üzerindeki eşitsiz ve bileşik gelişiminin su yüzüne vurmasını sağladığının altını çizmiştim.

Bu ifadeleri, Neil Smith’in bir bölgede, ulusta ya da kentsel alandaki gelişmenin, daha yüksek işsizlik, daha düşük rantlar, yatırım yetersizliği gibi ögeleri barındıran bir azgelişmişlik yaratsa da, geçmişte az gelişmiş olan bu alanlarda eş zamanlı olarak yeni bir genişleme dalgası da yaratacağı vurgusu bağlamında düşünmek mümkün.[i]

AKP hükümetinin “açılım” politikalarını da, “azgelişmiş” olan bir bölgede, yani Kürt coğrafyasında, ortaya çıkacak olan, daha doğrusu çıkartılması düşünülen bir (kapitalist) genişleme / derinleşmenin önündeki politik ve sosyal engelleri tasfiye etmeye dönük bir girişim olarak değerlendirmek gerekiyor.

Kuşkusuz, böylesi bir girişimin en önemli hedefi, bir yandan bahsi geçen bölgede, bir toplumsal ilişki olarak sermaye birikiminin koşullarını yaratmak diğer yandan da bu süreci tıkama potansiyeli taşıyan özneleri etkisizleştirmek.

İç Güvenlik Yasası ile birlikte dün ya da bugün Kürt siyasetinin önünü kesmeye, onu kriminalize etmeye ya da onun toplumsal muhalefetin diğer bileşenleri ile bağını kesmeye dönük politikaları bu bağlamda düşünmek gerekiyor. Yasin Aktay’ın “Daha önceki ulusalcı ittifak noktasından bugün Kürtlerle ittifak noktasına Türk solunu hangi saik taşıyor olabilir?” sorusu ile ifade ettiği Kürt siyasal hareketi ile Türkiye sosyalist hareketinin yakınlaşmasından duyduğu rahatsızlık da aynı çerçevede ele alınabilir. [ii]

“Rekabet birimi şehirler ve bölgeler”

Kürt coğrafyasında sermaye birikiminin koşullarını yaratma, yani kapitalist üretim ilişkilerini derinleştirme çabaları ise sırasıyla Dokuzuncu Kalkınma Planı, Onuncu Kalkınma Planı ve Aralık 20014 tarihli GAP Eylem Planı’ndan (GAP EP) görülebilir (Sonuncusunu daha sonraki yazıda ele alacağız).

2007 – 2013 yılları için hazırlanan Dokuzuncu Kalkınma Planı’nda bu bağlamda yapılan vurgulardan ilki “küresel rekabet koşulları altında kendileri birer rekabet birimine dönüşen şehirler ve bölgeler”in[iii], dinamiklerini ve potansiyellerini değerlendirmek. İkincisi ise, bölgesel gelişmede özel sektör katkısını artırmak amacıyla yeni teşvik tedbirlerinin uygulamaya konması.[iv] Benzer bir mantık Onuncu Kalkınma Planı’nda da dile getiriliyor. Planda üretimin belirli bölgelerde yoğunlaşmasının, ülke genelinde gelişmişlik farklarının artmasına neden olduğunun altı çizildikten sonra, üretimin tüm yurda dengeli yayılabilmesi için bölgelerin rekabet gücünü gözetecek bir üretim organizasyonu yapılması gerekliliği belirtiliyor.

Bu çerçevede, bölgesel gelişme ve bölgesel rekabet edebilirlik açısından, hepsini buraya alma imkanı bulunmayan bir dizi politika öneriliyor. Bu politikalardan bazıları şunlar:
Düşük gelirli bölgelerde, ki Kürt coğrafyası olduğu sır değil, KOBİ ve mikro işletmelerin geliştirilmesi,
Tarımsal verimliliğin artırılması,
Bu bölgelerin ulusal pazarla ve diğer bölgelerle bütünleşme düzeyinin yükseltilmesi,
Limanların Orta ve Doğu Anadolu ve GAP bölgesiyle bağlantılarının güçlendirilmesi,
Bölgelerin rekabet edebilirliklerinin, iş ve yatırım ortamının analiz edilmesine dönük altyapı çalışmaları,
Organize sanayi bölgeleri ve küçük sanayi siteleri başta olmak üzere üretimin mekânsal organizasyonunun, üretim ve ihracatın arttırılmasını sağlayacak şekilde yeniden gerçekleştirilmesi,
Bölgesel girişim sermayesi, kredi garanti fonu vb. uygulamalar.[v]

“Kalkınma” ya da kapitalizmin derinleşmesi

Peki, bütün bunlar ne anlama geliyor? Kuşkusuz bu sorunun yanıtı nereden baktığınıza bağlı olarak değişecektir. AKP’nin yeniden gündeme getirdiği “kalkınmacılık” bağlamında baktığınızda, bölgenin daha fazla kalkınacağını, istihdama kavuşacağını söylemek mümkün. Elbette, bir zamanlar fazlasıyla dillendirilen “Türkiye’nin Çin’ini yaratma” söylemlerini unutmadan.

“Kalkınma” kavramının, kapitalist üretim ilişkilerinin üzerini örten, onu görünmez ve “doğal” kılan ideolojik bir örtü olduğunu düşündüğümüzde verilecek yanıt ise, bölgede kapitalist üretim ilişkilerinin iyiden iyiye derinleştirilmesi olacaktır. “Ortadoğu açılımı”, “Afrika açılımı”, “yeni-Osmanlıcılık” gibi söylemlerin son dönemlerde siyasal alanda işgal ettiği yer düşünüldüğünde, kapitalist üretim ilişkilerinin bölgedeki derinleşmesinin, Türkiye sermayesinin uzun dönemli eğilimleri için önemi daha açık hale geliyor: Bölgenin Türkiye sermayesinin sıçrama tahtası olması.

Kuşkusuz bu, herşeyden önce bölgedeki metalaşma süreçlerinin hızlanması, yani bölgenin her karışının sermayenin kar hırsının zemini haline gelmesi anlamına gelecek. Güvencesiz ve örgütsüz istihdamın KOBİ’lerde toplandığı düşünüldüğünde, daha fazla güvencesiz çalışma, sömürü ve iş cinayeti anlamına gelecek. Pazarla bütünleşmede, yani üretilen metaların pazara ulaşmasında; ya da emek gücü – sermeye ve hammadde kaynaklarının dolaşımında, yaratılan artı değerin realize edilmesinde ulaştırmanın kritik rolünü düşündüğümüzde, daha fazla yol, dolayısıyla daha fazla ekolojik tahribat, daha fazla yerinden olma anlamına gelecek. Tarımsal üretimdeki verimliliğin artması, daha fazla kimyasal kullanımına, makineleşmeye dayandığı ölçüde, toprağın zehirlenmesi, göç, köylülüğün daha fazla borçlanması ya da sözleşmeli çiftliğe maruz kalması anlamına gelecek.

Hasıla, “kalkınma” -bölge özelinde “bölgesel kalkınma”- kavramı ile meşrulaştırılan kapitalist gelişme süreci, üretim fetişizmine dayandığı ölçüde, yukarıdakilerin hepsine ek olarak, daha fazla enerji, daha fazla HES, akmayan dereler, zehirlenen toprak anlamına gelecek.

“Sosyal cumhuriyet”te “yeni yaşam” için

Yukarıda ifade edilenlerin, cumhurbaşkanının ülkeyi bir anonim şirket gibi yönetmek istediğini vurguladığı bir zaman diliminde gerçekleştiğini akıldan çıkarmamak gerekiyor. Görünen o ki, şirketleşmeden bölgeye düşen pay, “şirket”in gereksinim duyduğu atılım için sıçrama tahtası olmak. Bu sürecin durdurulması, yani şirketleşmenin önüne geçilmesi ise, “yeni yaşam” çağrısı ile, Fransız Devrimi’nde sonradan giyotine gönderilenlerin çığlığı olan “sosyal cumhuriyet” talebini yan yana getirebilmekten geçiyor. Bunun yolu da, kapitalizmin memleketin batısından doğusuna doğru olan eşitsiz gelişimini, toplumsal muhalefetin, doğudan batıya doğru gelişen dinamikleri ile buluşturmak. Bu buluşma, “sosyal bir cumhuriyette yeni bir yaşam”ın kapısının anahtarı olacak.

Kaynaklar:

[i] Smith, N. (2006) “The Geography of Uneven Development”, ed. Dunn, B. ve H. Radice, 100 Years of Permanent Revolution Results and Prospects, London: Pluto içinde, s. 192.


[ii] Aktay, Y., “Hegel-oğulları ile İbrahim-oğulları arasında siyaset ve tarih”, Yenişafak, 23 Mart 2015,http://www.yenisafak.com.tr/yazarlar/yasinaktay/hegel-ogullari-ile-ibrahim-ogullari-arasinda-siyaset-ve-tarih-2009646


[iii] T.C. Kalkınma Bakanlığı (2006) Dokuzuncu Kalkınma Planı (2007 – 2013),http://www.kalkinma.gov.tr/Lists/Kalknma%20Planlar/Attachments/1/plan9.pdf, s.46.


[iv] agm., s.46.

[v] Kalkınma Bakanlığı (2013) Onuncu Kalkınma Planı (2014 – 2018),http://www.kalkinma.gov.tr/Lists/Kalknma%20Planlar/Attachments/12/Onuncu%20Kalk%C4%B1nma%20Plan%C4%B1.pdf, s. 123 -127.

Hiç yorum yok: