8 Haziran 2015 Pazartesi

HDP’nin hakkı HDP’ye…, www.sendika.org, 8 Haziran 2015


Tolga Tören


Malum, CHP’liler, sadece CHP’li ler değil, sol liberaller, sol olmayan liberaller, uluslararası sermaye çevreleri, yer yer ulusalcılar/milliyetçiler, hatta başka partililer, HDP’nin baraj geçmesini temenni ettiler.

Çünkü son on yılın gösterdiği bir gerçek vardı karşılarında: CHP’nin yönünü sola mı sağa mı döneceği noktasında kararsız, muhalefet olmayan muhalefeti ile MHP milliyetçiliği, AKP hegemonyasının kırılması noktasında yetersizdi, başkanlık sistemine geçişi önlemek noktasında yetersizdi.

Bir zamanlar AKP’yi demokrasi havarisi olarak kutsayan liberallerin/sol liberallerin hayal kırıklıklarının üzerinden ise epey zaman geçmişti.

Yukarıda sayılan kesimlerin HDP’nin barajı geçmelerini temenni etmelerinin, elbette, başka bir yazıda tartışılması gereken nedenleri de mevcut…

Emanet kimde?

Topluma sunacak, ikna edici ve bütünlüklü bir perspektifi olmayan, sadece retorik üzerinden siyaset yapan, tam da bu nedenle belirli bir oy tabanının dışına çıkamayan bu partilerden farklı olarak HDP ise, barıştan ekonomiye, kimliklere, çevreye değen, radikal bir program sundu topluma: “Sosyal bir cumhuriyet”i ima eden “yeni yaşam”.

Bu yeni yaşamı kuracak olanı, yani Nazım’ın “büyük insanlık”ını da işaret etmeyi ihmal etmeden.

Evet, HDP’ye oy veren kesimler “faili meçhul”lerin failleri arasında sayılmasında hiç bir sakınca bulunmayan Yılmaz Özdil gibilerini dinlemeyerek, “kalaşnikofa şarjör” değil ama, Canik ve Botan dağlarına barış çiçekleri olmayı tercih ettiler, doğru.

Evet, HDP’ye gelen oylar, kendini “solda” tanımlayan ve bu zamana kadar CHP’nin de “solda” olduğunu kabul eden seçmenden, sadece başkanlık tartışmaları nedeniyle oy veren sosyal demokratlara, liberallere, bu zamana kadar AKP’ye oy vermeyi tercih eden muhafazakâr ve üst sınıflara mensup Kürtlere kadar geniş bir yelpazeye uzandı, doğru.

Oyların, ama özellikle de sol oyların ya da CHP’den gelen oyların emanet olduğu meselesine gelince: Sol oyların HDP’de mi CHP’de mi emanet olduğu tartışmaya değer bir konu.

CHP’nin bu seçimlere Kemal Derviş başta olmak üzere sermaye çevrelerinin desteğine sahip bir program ile girdiği aşikâr. Özelleştirmeler, kentsel dönüşüm, nükleer santraller ve benzeri konularda, bütünlüklü ve esasa ilişkin bir itirazının olmadığı da…

Bu anlamda tartışılması gereken sol seçmenin oylarının neden HDP’ye geldiği değil, bu zamana kadar neden CHP’ye gitmiş olduğudur. Dolayısı ile mesele hangi oyun emanet olduğudur.

HDP, seçimlerde öne çıkardığı “yeni yaşam” çağrısına ek olarak başardığı muazzam dayanışma ile, kurduğu samimi dil ile ve bu politikalarındaki ısrarı ile zaten temsilciliğini hak etmiş olduğu sol seçmeni ikna etmiştir.

Başkanlık tartışmalarında aldığı kararlı tutum da sözüne kulak kabartılmasında önemli bir rol oynamıştır, doğru.

Ama bütün bunların, yıllardır iğneyle kuyu kazarcasına örülmeye çalışılan ve HDP’yi başkanlık sistemini engelleyecek en önemli aktör olmaya adar getiren Türkiyelileşme politikasının sonucu olduğu da doğru.

Sermaye programını izlediği, düne kadar barış konusunda ikna edici bir söyleme sahip olamadığı, bütünlüklü bir toplumsal programı gündemine almadığı ve yakın zamanda Ekmeleddin İhsanoğlu gibi gerici bir adaya kefil olduğu bir zaman diliminde Kılıçdaroğlu’nun kendi seçmenine -neden onun seçmeni olduğu da ayrı bir tartışma tabii- HDP’ye oy vermeyin çağrısı yapmasının hayatta karşılığı olur muydu sorusunu sormak hiç de anlamsız değil.

HDP’nin başarısından CHP’ye pay çıkarmak ise anlamlı değil.

Olsa olsa, CHP kendi gücünün AKP’nin gidişatını ve başkanlığını engelleyemeyeceğinin farkında olduğundan yükselen başka bir güce, dinamiğe yaslanmak zorunda kaldı, bu da HDP idi denebilir ki, bu bile CHP muhalefetinin başarısızlığının ilanından başka bir şey olmaz.

Kendi iddialarından soyunmuş, iddiaları ile toplumsal süreçlere müdahil olma gücünü kaybederek başka bir partinin başarısına bel bağlamış bir siyasi parti…

Toplumsal muhalefetin asli öznesi sorunu

Geleceğe umutla bakıyoruz ve bakmalıyız da; ancak bu umudun nedeni, ne yazık ki “Gandi Kemal”in HDP’nin önünü açmış olması değil, kimlik sorunu ile sınıf sorununu, sosyal sorunu, ekoloji sorununu, toplumsal cinsiyet sorununu buluşturmayı hedefleyen, bunu kemal-i afiyetle yapacağını da şimdiye kadar ortaya koyduğu performans ile kanıtlayan “yeni yaşam” çağrıcısı HDP’nin başarısıdır. “Ekonomik istikrar” çağırıcısı CHP değil.

Sosyalistler, CHP’den solu toparlayacak bir özne yaratma hayalinden vazgeçmeliler artık. Bu CHP’nin politikalarının dönüşmeyeceği, CHP’nin yüzünü asla sola dönmeyeceğini ima eden özcü bir ifade değil elbet.

Tersine, gene kabul gören -CHP dahil- yüzde 30 sol-yüzde 70 sağ dengesinin sol lehine kırıldığı ve yaklaşık yüzde 40 sol – yüzde 60 sağ dengesinin oluştuğu bir dönemde yaşadığımızın ayırdında olmak gerekiyor.

Mesele, solun yükselişinin asli öznesinin kim olacağı.

Tam da bu noktada, CHP’nin yükselişe geçtiği 1970’lerde Bülent Ecevit’in “ne ezen ne ezilen”, “toprak işleyenin su kullananın” gibi söylemlerinin, devrimci muhalefetin yarattığı atmosferde dile getirildiğini hatırlamak gerekiyor. CHP’nin sürükleyen değil sürüklenen olduğu bir durumdan bahsediyoruz yani…

Bir başka ifadeyle Ecevit’e bu sözleri söyleten, bu ifadelerin bir gecede aklına gelmesi değil, TİP’te somutlanan parlamenter sosyalist muhalefet, bunu yetersiz bulup kendi öz örgütlenmelerini kurmaya başlayan ama ufkunu sadece gençlik alanıyla sınırlı tutmayan devrimci gençlik muhalefeti ve uluslararası ölçekte süregiden antiemperyalist ya da sosyalist mücadelelerdi.

Kuşkusuz benzer bir ilişki, 1990’lı yıllarda yükselen sosyal demokrat belediyecilik ile 1989 Bahar Eylemleri arasında da kurulabilir.

Tüm bunlardan hareketle şu söylenebilir. CHP toplumsal muhalefetin ana gövdesi olamayacak ve olmamalı da. Olamayacak, çünkü CHP toplumsal muhalefeti temsil edecek bir programa sahip değil, bu taleplerin takipçisi değil. Olmamalı, çünkü bu toplumsal muhalefetin düzen sınırlarına hapsolması demek.

Toplumsal muhalefetin güçlenmesi, toplumun önüne bütünlüklü, onu, toplumu, yani “bizler”i, “yeni bir yaşam”a ikna eden bir programla çıkması, hem sosyalistlerin CHP kitlesi ile buluşmasına hem de CHP’nin dönüşmesine yol açacaktır.

Bir başka ifadeyle, “toplumsal muhalefet” meselesinde de ayakların baş, başın ayak olmasına, CHP’nin de bu bağlamda aşılmasına ihtiyacımız var.

Hiç yorum yok: